06 Ağustos 2021

Yangının ortaya çıkardığı yanlışlar

Devletin görmesi gereken bazı hizmetler şirketlere verilmez, verilemez. Örneğin milli savunma hizmetini bir şirkete ihale edemezsiniz. O hizmeti ülkenin ordusu yapar. Adalet hizmetini de özel sektöre devredemezsiniz. Şirketler mahkeme kurup adalet dağıtamaz.

Günlerdir kontrol edilemeyen ve milli bir felakete dönüşen orman yangınları iktidarın izlediği üç temel politikanın ne kadar yanlış olduğunu da gösterdi.

Hükûmetten ayrı bir varlık olan devleti bütün kurumlarıyla parti-devlete dönüştürmenin, bu amaçla cemaat ve tarikatlara yaslanarak liyakatsiz kadrolara teslim etmenin yanlışlığı bir kez daha anlaşıldı.

Aynı şekilde, devleti şirket gibi yönetmenin, kamu hizmetlerini adrese teslim ihalelerle şirketlere devredip, devletin kaynaklarını da bu şirketlere aktararak yandaşları zengin etmenin ve aktarımdan iktidara tutunmuş kişi ve kesimlerin pay almasını sağlamanın olumsuz sonuçlarını yangınla mücadele sırasında da gördük.

Yine muhalefetin ve yönettiği belediyelerin “düşman” bellenmesinin ne denli büyük bir hata olduğu da bir kez daha ortaya çıktı.

Bu üç temel yanlış, 8 insanımızı, binlerce hayvanımızı kaybetmemize ve paha biçilmez değerdeki ormanlarımızın yanıp kül olmasına mal oldu. Olmaya da devam ediyor.

Devletin görmesi gereken bazı hizmetler şirketlere verilmez, verilemez.

Örneğin milli savunma hizmetini bir şirkete ihale edemezsiniz. O hizmeti ülkenin ordusu yapar. Adalet hizmetini de özel sektöre devredemezsiniz. Şirketler mahkeme kurup adalet dağıtamaz.

Doğal afetleri önlemek ve onlarla mücadele etmek de şirketlere bırakılacak türden hizmetler değildir. Afetle mücadele ticari bir iş değildir. Bu nedenle orman yangınları, deprem, sel, salgın hastalık gibi afetlerle mücadele kamu kurumları eliyle yapılır. Hatta bu tür mücadelede kamu otoritesi özel sektörün araç, gereç ve olanaklarına da geçici olarak el koyabilir ve kamu hizmetine verebilir. Bu nedenle anayasa, ormanları ve sahilleri devlet mülkiyetine vermiştir.

Milli savunma, adalet ve doğal afetlerle mücadele gibi hizmetler parasını verene sunulacak hizmetler değildir. Bu hizmetler parçalanamaz, pazarlamaz ve fiyatlandırılamaz hizmetlerdir. Ticaret ve dolayısıyla kâr konusu yapılamaz.

Yangın söndürme işini bir şirkete verirseniz, o şirket o işten kâr etmeye çalışır. Bu durumda ne kadar çok yangın çıkarsa o şirket o kadar çok sevinir. Özel itfaiye şirketi bu nedenle olmaz.

Olması gereken buyken, Türk Hava Kurumu’nun (THK) elindeki yangın söndürme uçaklarını çürümeye terk edip, bir şirket aracılığıyla Rusya’dan üç uçak kiralamak da yangın söndürme işini ticari faaliyet olarak görmektir. Kendi filosu varken, o filoyu devre dışı bırakıp yerine daha iyi bir filo kurmayı düşünmeyen iktidar, ihtimal ki iktidara yakın bir şirketin ticaret yapması için alan açmıştır.

İktidarın bu yolu seçmesi ihmalden çok bilinçli bir siyasi tercihtir. Her şeyi özel sektörün devletten daha iyi yapacağı inancıyla hareket eden iktidar, etrafında kendi ticaret halkasını oluşturmuş ve o halkaya giren şirketlere devletten kaynak aktarmayı yeğlemiştir. Bu aktarımın ihale mevzuatına ne kadar uygun olduğu da çok tartışma götürür. İhalelerin çoğunlukla davet usulüyle, önceden belirlenmiş, iktidara yakın şirketlere verildiği bir sır değildir.

Türkiye gibi her yaz mevsiminde orman yangını çıkan bir ülkede, iktidarın üç kiralık uçaktan başka önlem almaması, yangının yayılmasını önleyecek ve söndürülmesinde kullanılacak orman yollarının birçok alanda olmayışı, kamu hizmetinin kiralama şirketlerine devredilmesi büyük sorumsuzluktur.

Orman yangınlarıyla mücadele için yeterli sayıda yangın söndürme uçağı ve helikopterlerinin devletin bünyesinde olması gerekir. Türk Hava Kuvvetleri, Türk Hava Kurumu, Orman Bakanlığı ve belediyeler yangın söndürme filosuna sahip olmalıdırlar. Bu kamu kurumlarından biri ve birkaçı belli bir koordinasyon merkezine bağlı olarak yangınla mücadeleye hazırlıklı donanım ve personel bulundurmalıdır.

Yangın söndürme hizmetinin bir kamu hizmeti olduğu unutulmamalıdır.

Türkiye’nin yeterli yangın söndürme uçağının bulunmaması, yangın sırasında uçak aramaya başlaması müdahaleyi geciktirmiştir. Yangınlara, orman personeli ve belediyelerin itfaiye teşkilatıyla halk müdahale etmiştir. Hava müdahalesi çok geç gelmiştir. Bu da yangınların hızla büyümesine neden olmuştur.

CHP’li belediye başkanları yangınla mücadelede de çok başarılı bir dayanışma örneği vermişlerdir. İstanbul, Ankara, İzmir büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere birçok belediye yangın söndürme araçlarını ve personelini yangın bölgelerine süratle sevk etmiştir.

Covid -19 salgınıyla mücadele sırasında olduğu gibi yangınla mücadele edenlerin ve yangından etkilenenlerin temel ihtiyaçlarını karşılamada belediyelerin gösterdiği dayanışma ve hızlı örgütlenme de övgüye değerdir.

İlgili bakanların veya valilerin başkanlığında yapılan koordinasyon kurulu toplantılarına CHP’li belediye başkanlarının çoğunlukla davet edilmemesi, belediye başkanlarının bakanların yaptıkları açıklamaları televizyondan takip etmeye çalışmaları da iktidarın bir başka büyük hatasıdır.

Hele Anayasa’da ormanları korumaktan birinci derecede sorumlu tutulan ve görevlendirilen Tarım ve Orman Bakanlığı dururken, “yerleşim yerlerinden büyükşehir belediyeleri sorumludur” diyerek sorumluluğu iktidarın üzerinden atmaya çalışmak kabul edilebilir değildir.

Yangınlar yerleşim yerlerinden başlayıp ormana doğru yayılmamıştır. Tam aksine ormanlardan başlayıp yerleşim yerlerine sıçramıştır. Belediyeler de hem yerleşim yerlerinde hem ormanda yangınlarla, canla başla mücadele etmişlerdir.

İktidar her başarısız ve olumsuz olayda sorumluluğu muhalefete yıkmaya çalışmaktan vazgeçmelidir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.

"
"