16 Temmuz 2024

Prof. Dr. Talat Kırış: Hastanın malpraktis olarak değerlendirdiği şey çoğu zaman komplikasyondur

"Hata dediğiniz şeyi önlemenin bir yolu sürekli eğitimdir, diğer yolu ise çalıştığınız ortamda ekip ve ekipman olarak şartların en üst seviyede olmasıdır. Hata bu şekilde önlenir ama uzun zamandır Türkiye'de bunun tam tersine gidiş var"

Prof. Dr. Talat Kırış

Prof. Dr. Talat Kırış ülkemizin başarılı beyin cerrahlarından ve akademik çalışmaları dünyadaki saygın dergilerde ilgiyle takip ediliyor. Alanında sayısız hastayı tedavi eden Prof. Dr. Kırış, başkanı olduğu dönemde Türk Nöroşirürji Derneği'nde düzenledikleri çalıştaylarda malpraktis konusunda çalışmalar yapılmasını sağladı. Prof. Dr. Kırış, "Toplumda malpraktis davası açanların yaşadıkları çaresizliğin çözümü için ne yapılmalı" sorumuza verdiği yanıt ise ufuk açıcı: "Sağlık Bakanlığı, Türk Tabipleri Birliği, Tabip Odaları ve uzmanlık dernekleri bu yönde bir çalışma yapmalı. Bu çalışmalara hasta hakları dernekleri, hukukçular da katılmalı. Bu hem hekim hem hasta boyutunu içermeli. Bir sivil toplum inisiyatifi şeklinde gelişmeli. Doğru yolu ilgili tarafların ne olabileceği konusunda oturup konuşması ve hukukçulardan görüş alması ile bulabiliriz."

- Malpraktis nedir?

Malpraktis aslında yalnız tıbba yönelik bir kavram değil. Malpraktise bir örnek vermem gerekirse, bir yargıcın Anayasa Mahkemesi ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını tanımamasıdır. Bu durum nettir. Ancak tıpta olaylar bu açıklıkta değil, gri alanlar var. Malpraktisi, bir tıbbi uygulama sonucunda bilgi eksikliği, özensizlik ya da yetersizlik nedeniyle hastanın zarar görmesi olarak tanımlıyorum. Yine gelişen komplikasyonun yeterince ciddiye alınmaması, gözden kaçması da hastanın zarar görmesine neden olabilir.

- Bu gri alanı yapılan tedavi ve sonuçlarına bakarak netleştirmek mümkün mü? Bu konuda siz ne dersiniz?

Gri alanları netleştirmek her zaman mümkün değil. İnsan kompleks bir yaratık. Bir insan diğerine benzemediği gibi aynı insan farklı dönemlerde de farklı olabiliyor. Ben beyin cerrahıyım. Ameliyat öncesi aydınlatılmış onam formlarında hastaya öyle bir durum varsa yüzdelerle sakat kalma ya da ölüm riski vardır diye bilgi veriyorum. Peki ben bu bilgileri neye dayanarak veriyorum? Bu yüzdeler klasik kitaplardan mı yoksa benim daha önce yaptığım ameliyatlarda elde ettiğim sonuçlarım mı? Bunlar belirsiz. Bir beyin tümörü ameliyatının literatürüne bakın, farklı yayınlarda komplikasyon yüzdesinin farklı olduğunu görürsünüz. Bunlar bu işin gri alanlarıdır. Bir gri alan daha var: Ameliyat sırasında karar vermek durumundasınız. O karar saniyeler içinde verilmelidir ve sonucu hasta açısından olumsuz sonuçlanabilir ama siz o kararı hastanın hayatını kurtarmak için vermişsinizdir. Bir tümörü çıkarıyorsunuz ve tamamını çıkarmak istiyorsunuz ama öyle kritik noktaya geldiniz ki biraz daha ileri giderseniz hasta felç olacak gitmezseniz tümör kalacak.

"Malpraktis mi komplikasyon mu?" 

- Hekimler hastalarına gerçekten olası riskleri ve oranları anlatıyor mu? Yoksa sadece hastanın önüne evrakı koyup şuraları imzalamanız gerekiyor mu deniyor?

Tabii ki kamudaki yoğunluk içinde bu nasıl oluyor bilmiyorum. İstanbul Tıp Fakültesi'nde 25 yıl öğretim üyeliği yaptım. Biz orada anlatırdık. Şu anda özel tababet yapıyorum, evet tabii ki anlatıyorum. Anlatırken de şunu söylüyorum: Bu istatistikler genel istatistik. Her insanın farklı özellikleri olduğu için prensip olarak zaten yüzde vermiyorum. Çünkü o yüzde hiçbir zaman o insanı tamamen temsil etmez. Kaldı ki yüzde 1 riski var dediğiniz ameliyatta yüzde 1 risk sizi bulunca ne olur? Malpraktis mi komplikasyon mu?

- Defansif tıp hakkında ne düşünüyorsunuz?

Defansif tıp da olayın bir parçası. Malpraktis buna olumsuz katkıda bulundu. Özellikle meslek hayatlarının başında olan genç uzmanlar başlarına bir şey gelmesinden endişe ederek riskli hastalardan kaçınıyorlar. Tıp bir merdiven; yükseldikçe, deneyim kazandıkça daha iyi olup daha az komplikasyon oranıyla işinizi yapabiliyorsunuz. Bu yalnız Türkiye'ye has bir şey de değil.

Aslı Atasoy ile Talat Kırış

"Finansal yük insan hayatı karşısında önemsiz"

- Ya da doktor fazlasını yapıyor… 

Benim fazlasının yapılması ile ilgili bir sorunum yok. İstanbul Tıp Fakültesi'nde iken baş ağrısı nedeniyle bir hasta geldi. Muayene ettim ve migren olduğunu düşündüm. "MR istemeyecek misiniz" dedi. Gerek duymadığımı söyledim. Hasta "Bir MR yazsanız" deyince genç bir hekim olarak "Müsaade ederseniz buna ben karar veririm" dedim. İki saat sonra elinde bir MR ile geldi, "Hoca olmuşsun ama bir MR istemeyi bilmiyorsun. Benim beynimde tümör varmış. Yine de ben sana ameliyat olacağım çünkü senin çok iyi cerrah olduğunu söylediler" dedi. Bu olay bana ders oldu. Benim kapıma baş ağrısıyla gelen insandan ben MR isterim. Bunu atlama hakkım yok. Fazla MR çekilmesinin finansal yükü bir insanın hayatı karşısında önemli değil.

- Aydınlatılmış onam formları hakkında neler söylersiniz?

 Ben Türk Nöroşirurji Derneği Başkanı iken bir çalıştay yapmıştık. Bizim kongrelerimizde mutlaka malpraktis bir oturumda ele alınır. O zaman hukukçular aydınlatılmış onamın tamamının hekim tarafından el yazısı ile yazılıp karşılıklı imzalanması halinde geçerli olacağını ifade ettiler. Ameliyat sabahı alınan onam formunun da hiçbir değeri yok. Daha önceden alınması gerekiyor. Elbette bu şekilde tüm formun elle yazılması imkansız bir şey. Doğrusu bizim hastalarımıza bildiğimiz her şeyi anlatmamız... Bunun içinde tedavi seçeneklerini anlatmak da olmalı.

- Hekim ile hata arasındaki ilişkiyi nasıl görmeliyiz? Birtakım reformlar yapılsa hata dediğiniz şeyi önlemenin yolu olabilir mi?

Hata dediğiniz şeyi önlemenin bir yolu sürekli eğitimdir, diğer yolu ise çalıştığınız ortamda ekip ve ekipman olarak şartların en üst seviyede olmasıdır. Hata bu şekilde önlenir, ama uzun zamandır Türkiye'de bunun tam tersine gidiş var. Çok fazla tıp fakültesi açıldı, o tıp fakültesinden yeterli eğitim almadan mezun olan dünya kadar hekim var.

"Hiyerarşi liyakate dayalı olmalı" 

- Siz bir cerrah olarak özellikle dikey hiyerarşiyi gerekli buluyor musunuz? 

Evet. Özellikle cerrahi branşlarda hiyerarşi gereklidir ama bu hiyerarşi saygıya, liyakate dayalı olmalıdır. Sadakate dayalı bir hiyerarşi olmamalı. 

- Malpraktis davalarında bilirkişilerin hekim lehine karar verdiği yönündeki görüşler hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bir kayırma söz konusu mu? 

Büyük ölçüde doğru karar veriliyor. Ben hem mahkemede hem de İstanbul Tabip Odası'ndaki incelemelerde bilirkişilik yaptım. Meseleyi hekimi kayırmak gibi değil de bilen insanların görüşlerini almak olarak değerlendirmek lazım. Hastanın yüzde 100 malpraktis olarak değerlendirdiği bir şey, çoğu zaman bizler için bir komplikasyondur. Ancak bazı durumlarda özellikle söz ettiğim gri alanlarda hekimin hekimi kayırmasına rastlayabiliyoruz. Bilirkişinin vicdanı kendisine, doğrusunun o olduğunu söylüyor.

Talat Kırış, tıbbiyeden bugüne anılarını yazdığı kitabı "Beyne Giden Yol"da hekim - hasta ilişkilerine, malpraktise ve sağlıkta şiddete de yer vermişti.

- Çok sayıda hukuk bürosu ile görüştüm. Malpraktis davalarında oran olarak hastanın kazandığı dava sayısı çok düşük…

Bunun gerçeklik payını bilmiyorum ama bunun tam tersi olsa inanın kimse ameliyat yapmaz. Ve bu hastalara daha ağır bedellere mâl olur. Ben hekim tarafındayım ama aynı zamanda hasta tarafındayım. Sizi temin ederim ki hekimlerin yüzde 99'u da öyledir. Hastamızda küçük bir komplikasyon olduğu zaman günlerce uyuyamıyoruz. Hep söylerim, herhangi bir nedenle hastama bir şey olsa benim vicdanımın bana vereceği cezadan daha fazlasını kimse bana veremez.

- Malpraktis davaları nedeniyle genç doktorların uzmanlık olarak cerrahi branşları tercih etmemesi hakkında ne söylersiniz?

Sağlıkta şiddet, mobbing, akademik mobbing olağanüstü arttı. Ben dernek başkanıyken o dönem popüler olan dizi yapımcıları, senaristleri ile bir toplantı yaptım; "Dizilerde hekime ve sağlıkçıya şiddeti göstermeyin. Yoğun bakımın camını yumruklayan bir insan göstermeyin. Bu normal bir şeymiş gibi algılanmasın" dedim. Bir dizide bir karakter doktorun kafasına silah dayıyor; "Ex olursa sen de ex olursun" diyor. Sağlıkta şiddet maalesef çok körüklendi, hekim değersizleştirildi.  

- Belli ki ciddi bir sistem problemi var. Tek hatalı doktor değil. Devletin malpraktis yaşamış hastalarla ilgili bir çözüm süreci tesis etmesi gerekir mi? Yalnız başlarına kalıyorlar ve ne yapacaklarını bilemiyorlar… 

Sağlık Bakanlığı, Türk Tabipleri Birliği, Tabip Odaları ve uzmanlık dernekleri bu yönde bir çalışma yapmalı. Bu çalışmalara hasta hakları dernekleri, hukukçular da katılmalı. Bu hem hekim hem hasta boyutunu içermeli. Bir sivil toplum inisiyatifi şeklinde gelişmeli. Böyle bir sorunu ne tepeden aşağı ne de şu anda içinde bulunduğumuz şekliyle çözebilirsiniz. Doğru yolu ilgili tarafların ne olabileceği konusunda oturup konuşması ve hukukçulardan görüş alması ile bulabiliriz.

- Uzmanlığa hazırlanan genç doktorlara malpraktis yüzünden tercih edilmeyen alanlar ile ilgili ne dersiniz?

Eğer hayalleri kalp ya da beyin cerrahı, çocuk cerrahı olmak ama bu branşı sağlıkta şiddet, mobbing ya da malpraktis gibi nedenlerden korkarak seçmiyorlar ise bu üzücü. Bunu yapmamalarını öneririm. Çünkü biz hekim olarak hayatımız boyunca zorluklarla ve baskıyla karşılaşacağız. Bunlara dayanmamız ve bunun karşısında kendimizi mükemmel hale getirerek durmamız lazım. Hayallerini yerine getirsinler.

Yazarın Diğer Yazıları

Sincan'da 10 gün

Guangming Daily gazetesinin davetini aldığımda Çin ve özellikle Sincan Özerk Bölgesi üzerine yazmanın zor olacağının farkındaydım. Yolculuk öncesi hazırlıklarımı yaparken amacım sorularıma yanıt bulabilmekti. Bu nedenle bölgede gezerken gruptan ayrılıp telefonumun çeviri programı ile insanlarla iletişim kurmaya çalıştım. "Uygurlar burada rahat yaşıyor mu?" soruma aldığım yanıt hep aynı oldu: "Evet". Bu yanıtın doğruluğu konusunda bir güvence veremeyeceğimin farkındayım. Zaten böyle bir iddia ile gitmedim...

Sincan’ın uzun yolu

Urumçi’den Kaşgar’a uzanan kapsamlı gezide Sincan Özerk Bölgesi’nde farklı üretim tesisleri ile kültürel mekanları görme imkanı bulduk. Bölgenin geniş coğrafyasında etnik grupların yaşamlarına tanık olurken pek çok Uygur, Kazak ve Han Çinlisi ile sohbet etme imkanımız oldu. Hem tarihin hem coğrafyanın içinde uzun bir yolculuk.

Massive Attack: Dev ekran ve miting konser

İstanbul birbirinden ünlü isimlerin konserlerine ev sahipliği yapıyor. Ancak Bonus Parkorman'ın bu yazın en etkileyici ismini yani Massive Attack'ı ağırladığını söylesek yanlış olmaz. Massive Attack, İstanbul'da bir kez daha müziklerini anlamlandırmak için politikayı cesurca kullandı

"
"