12 Mayıs 2024

Küfür etmeyi seçen ilk insan uygarlığın kurucusuydu!

Nasıl ama şahane bir tespit değil mi? Böyle şey olur mu demeyin, bu kadar güçlü kurgusu olan bir cümleyle her zaman karşılaşılmıyor

Epeydir yazmak istediğim bir küfür meselesini düşünürken karşıma bu söz çıktı ve o an, kendi kendime yakalandım bıyık altından gülerken.

Komikti, çünkü yaşadığım enteresan bir diyalog vardı hafızamda hâlâ tebessümle varlığını taze tutan. 

- Sen bana küfür ettin.

- Ben sana küfür etmedim.

- Ettin.

- Etmedim.

- Ettin.

- Ya etmedim arkadaşım! 

İşin aslı, kavgacı olmakla küfürbaz olmak arasındaki ilişkide; başlıktaki gibi dünyanın en keyifli ve ilginç saptamasının yapılmış olmasını, yaşadığım diyalogda geçen "küfür ettin" yüklemesiyle birlikte değerlendirdiğimde felsefi bir tartışmayı kucağımda bulmuş olduğumu hissediyorum.

Elbette bu tartışma, kendi içimde dışarıya kapalı bir monolog tartışmayken genel anlamda tartışmaya açık, enteresan bir kıvama varmış oluyordu böylece.

"Kavga etmek yerine küfür etmeyi seçen ilk insan uygarlığın kurucusuydu." 

Yazımın başlığının tam hâli bu şekilde ve gençliğimizin ilk ateşi düştüğünde sakin bireyler olarak toplum içindeki varlığımıza katkılar sağlayan görüşlerin sahibi Sigmund Freud'a yakıştırılan bir söz olsa da teyit edilmiş bir bilgi değil.

Gerçi ben bu sözü, kimin söylediğine değil anlamındaki yüceliğe bakmıştım; ne şahane bir tahlil ya da durum tespiti de diyerek heyecana gelmişliğimi saklamayacağım. 

Olay şu ki; taş atmak, sopa atmak, mızrak atmak gibi eylemlerle de kullanılan bu sözün türevlerinin hepsinden çıkan ya da çıkardığım sonuç; aslında küfrün şiddetin bir ögesi olarak kullanılmadığı ve bu nedenle medeniyetin keşfinde rol aldığı şeklinde.

Ve hatta küfrün, şiddetin önüne geçebilecek, kavga etmek ya da benzer bir durum yerine diyaloğu bir seçenek olarak gören bir girişim olduğu değerlendirmesi de yapılabilir.  

Bir tür diplomatik girişim yani...

* * * 

Gülmeyin, şaka yapmıyorum fakat belki biraz hiciv yapıyor olabilirim, bunu istiyorum da. 

Başıma gelen hâl, tam sevgili Aziz Nesin'in aktarabileceği türden...

Mavisi ve begonvilleri ile meşhur, denize yakın hayali bir kasabada geçen bu öyküyü sizi güldürebilecek kadar ustaca kelimelere dökebileceğime inandığımda mutlaka kaleme alacağım. 

Ama artık konuyu kapatma zamanı. Son söz olarak:

"Gerçeklik-sonrasını yaşadığımız, yalanın ayıplanmadığı, yalan söyleyenin foyası ortaya çıktığında yüzünün kızarmadığı böyle bir dönemde..." *

Doğrunun teyide muhtaç kalması ne fena! 

Eyvallah.


* Malumatfurus.org sayfasında geçen Mehmet Atakan Foça'nın (teyit.org kurucusu) bir sözünden alıntıdır.

Serdar Gündoğ kimdir?

Serdar Gündoğ, Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinde doğdu. İlk ve Orta Okulu Ankara'da, Liseyi ise Aydın'da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü İzmir'de bitirdi.

Türkiye'nin ilk haber portallarından bodrumhaber.com ve aynı adla yayımlanan günlük gazetenin genel yayın yönetmenliğinin ardından çeşitli yerel haber portallarında ve Posta ve Milliyet gazetelerinin eklerinde haftalık yazılar yazdı.

2009 yılından itibaren yerel ve genel seçimlerde kampanya yöneticiliği ve danışmanlıklar yaptı.

Çevre ve insan temalı farkındalık projeleri için fikir ve senaryolarına katkı sağladığı kısa filmler ve belgesellerin yapımcılığı yanında kültür ve sanat etkinlikleri de düzenleyen Serdar Gündoğ'un marka ve siyasi danışmanlıkları devam ediyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Gölge etme deyip erken seçim istemekten gayrısı caiz değil

Onca yaşanmış anormallik içinden nasıl bir normalleşme olacak ben de merak etmekle birlikte, bilgi toplumunun yerine ikame edilen cahil hiyerarşisi ve edepsizliğinin ülkeyi getirdiği noktada bilgiden kaçışın olağan maliyeti, iki el sıkma ve bir tebessümle karşılanacak gibi değil

Şimdi gösteri değil deneyim zamanı: BAB

"Bu etkinlikten izleyicinin beklentisi bir gösteri değil bir deneyim olmalıdır. İzleyici bir atölyeye girer. Durur, inceler. Her atölyede; üzerinde çalışılan eserleri, o üretimi mümkün kılan ortamı, dinginliği, kaosu ve bu bütünün içinden çıkan yaratıcılığı sahiplerinden dinler. Şimdi sanatı yerinde keşfediyor, samimi bir özel alanının parçası oluyor ve kendisi için bir deneyim biriktiriyordur. O yüzden şimdi gösteri değil, deneyim zamanıdır"

Toprağa düşen gözyaşı: Bodrum Cennet Koyu

Yıl dört mevsim olsa da Bodrum'da sadece iki mevsimin, madalyonun iki yüzü gibi yaşandığını düşünüyorum: Biri toprağa düşen gözyaşı gibi diğeri ise insanın yüreğine umut ve mutluluk serpen melodiler ve renkler gibi