11 Haziran 2024

Avrupa’da aşırı sağ yükselirken… Patronlar ne ister: İdareten demokrasi, bol korunma ve her koşulda var olma

Bir süredir futbolda milyonların desteklediği takımların karşılıklı ya da kendi içindeki restleşmelerini izliyoruz. Çoğu iş insanı kökenli bu isimler sık sık “adaletten” ya da kendilerine yapılan adaletsizlikten bahsediyor. Herkes kendi zaviyesinden haklı da neyin adil olduğuna karar verecek “adil-adli bir merci” var mı?

Genellemeleri sevmiyorum. Ama Türkiye’nin patronları (Burjuva diyebileceğimiz aile sayısı bir elin parmakları) ne derlerse desinler az demokrasi, bol korunma ve her koşulda var olma isterler. Bu TÜSİAD da olsa böyle TOBB da. Tanıdığım bir iş insanının deyimiyle “Muhafaza edecek kadar çok malı olanlar muhafazakâr oluyor.” Kimi zaman ‘az biraz demokrasi’ diye küçük çıkışlar yapıyorlar ama o da çoğunlukla ‘hukukun değil ülkeye gelmesi beklenen, istenen yabancı sermayenin üstünlüğü’ için oluyor. Elbet aralarında iyi niyetliler var ama onlar da çoğunluğa uyup fazla ortalarda görünmemeye çalışıyor. ‘Mış gibi’ yapıyor. Sadece bugün mü? Yok ezelden beri. Yakın geçmişten bir örnek. Askerlerin sivil siyaset üzerinde baskı kurduğu dönemlerde pek çok şirketin yönetim kurulunda ya da danışman sıfatıyla emekli askerler vardı. Şimdi siyasetten uzaklaşmış emekli AKP’liler…1997’de Bülent Tanör’ün TÜSİAD için hazırladığı ‘Demokrasi Raporu’na mevcut düzen sürsün diye kimler karşı çıkmıştı? Ya da Gümrük Birliği sürecine kim-neden ayak diremişti? Bir zamanlar tüm partilere eşit mesafede olan, gerektiğinde iktidara başta ekonomi eleştiri getiren TOBB ve 22 yıllık başkanı uzun süredir iktidarın en büyük savunucusu-sözcüsü… Kendi çıkarları için ya da korkularından, gördüklerini-yanlışları söyleyemeyenler yüzünden bugün memleket demokrasiden-hukuka lig düşmüş, milyonlarca insanı ekonomik koşullar sebebiyle büyük bir zorluk yaşar halde. Bunun en büyük sorumlularının başında iş insanları geliyor.

Bir süredir futbolda da milyonların desteklediği takımların karşılıklı ya da kendi içindeki restleşmelerini izliyoruz. Çoğu iş insanı kökenli bu isimler sık sık ‘adaletten’ ya da kendilerine yapılan adaletsizlikten bahsediyor. Herkes kendi zaviyesinden haklı da neyin adil olduğuna karar verecek ‘adil-adli bir merci’ var mı? Ya da şöyle soralım; bir ülkede hukuk-adalet yok edilmişse ister futbol takımları ister şirketleri ister şahısları sıranın kendilerine geleceğini fark etmediler mi? Bir soru daha… Gözünüzün içine bakıla bakıla hukuk yok edilirken neredeydiniz?

‘İktidar seni koruyor, hayır seni’ tartışmaları arasında yanağını okşatan kulüp başkanını haklı olarak eleştirenlerin, soru işaretini kamuoyuna mal edenlerin, gözlerden uzak restoranlarda-telefonlarda ‘aynı iktidarla nasıl içli dışlı oldukları ortaya çıktığında’ konuyu geçiştirmeleri…Örgüt, Kurtlar Vadisi, baron kelimelerinin içinde geçtiği pek çok ithamın havada kalışı… Bu iddialardan herhangi biriyle sıradan bir vatandaş karşılaşsa başına neler gelebileceğinin tahmin edilmesi zor mu? Koruma altındadır bu ülkenin ‘patronları-zenginleri’; her koşul ve şartta. Basit bir Google taramasıyla geçmişte verdikleri demeçler, aldıkları pozisyonlar ortaya çıkacak bu isimler her devirde ‘sıyırmayı’ başardılar. Elbet renklerle bir aşk ilişkileri var ancak en az o kadar hatta daha fazla kendilerine aşıklar. Toplumun üzerine erilliklerini, paralarını, güçlerini boca ediyorlar. Memleketin en makul insanları bunları ‘normalll’ (evet bol l’li) karşılıyor.  

Türkiye’de tüm bunlar yaşanırken Avrupa Parlamentosu seçim sonuçları, aşırı sağın yükselişi, Fransa’da erken seçime gidilmesi elbette dikkatle takip edilmesi gereken gelişmeler. Derin analiz konusunu alanın gazetecilerine ve akademisyenlere bırakarak dikkatimi çeken bir notu paylaşmak istiyorum.

Jordan Bardella

Fransa siyasetinde bir süredir en dikkatle izlenen isimlerden biri Jordan Bardella. Aşırı sağcı Le Pen’in partisinin 28 yaşındaki bu yıldızının (Rassemblement National-RN Parti Başkanı) Fransız iş dünyasının birçok önemli figürüyle gizli öğle yemekleri düzenlediği ortaya çıktı. MEDEF'in (TÜSİAD muadili iş örgütü) eski başkanı Pierre Gattaz'dan, EDF (elektrik devi)  ve Veolia’nın (çevre çalışmaları yapan büyük bir şirket) eski CEO'su Henri Proglio'ya ve Dassault grubunun (Fransa’nın en büyük havacılık-uçak üreticilerinden aynı zamanda Le Figaro’nun sahibi) üyelerine kadar iş dünyasından pek çok isim Ethic adlı işveren hareketinin lideri Sophie de Menthon, Jordan Bardella'nın kampanya direktörü Alexandre Loubet ve RN milletvekili Sébastien Chenu, gizli buluşmaları planlamak ve şık restoranlar ayarlamakla görevlendiriliyorlar. Birikim’de bu konuda çok teferruatlı bir yazı var. William Bouchardon imzalı yazıda şunların altı çiziliyor:

“Kuşkusuz, söz konusu işveren çevrelerinin motivasyonları farklılık gösteriyor: Bazıları, son 10 yılda bu sosyal grup lehine uygulama ve düzenlemeleri iki katına çıkarmasına rağmen, Macron karşısında hayal kırıklığına uğramış durumdayken, diğerleri ise esas olarak "her ihtimale karşı" RN ile temaslarını geliştirmeye çalışıyor. Tüm yumurtaları aynı sepete koymamaya alışkın olan büyük iş dünyasının önde gelen liderleri, Macron sosyal demokrat ve merkez sağ seçmenlerin ana gövdelerini kendi politik projesi etrafında bir araya getirmeden önce, hem Sosyalist Parti (PS) hem de sağ (UMP/Les Républicains) ile uzun yıllardır temaslarını sürdürüyorlardı.”

Yumurtaları aynı sepete koymayan iş insanları. Her ihtimali düşünenler. Yok aslında birbirlerinden farkları…

Bitirirken…

Birikim dergisi bu sayısını ‘alternatif sağ’ tartışmalarına ayırmış. Yazarlardan Özgür Yılmaz, Evgeny Morozov’un ‘Twitter’dan Sonra Bir Tarih Kaldı mı’ (2019) kitabından bir bölümü aktararak önemli bir tespitte bulunuyor:

“Morozov, internet ve sosyal medya ile birlikte siyaset yerine eğlencenin hakim olduğunu dile getirmektedir. Bunu bir örnekle anlatan Morozov, ‘Otoriter rejimler, muhalif kitapların ve fikirlerin marjinalize edilmesinin en iyi yolunun onları yasaklamaktan geçmediğini gördüler: Bu yalnızca yasak meyveye olan iştahı arttırır. Piyasayı ucuz dedektif romanları, kişisel gelişim kitapları ve çocuğunuzu Harvard’a nasıl gönderirsiniz tarzı kitaplarla doldurarak yapmak istediklerini gerçekleştirebileceklerini fark ettiler’ ifadeleriyle siyasetin altının boşaltıldığını dile getirmektedir.”

Bu yaz Avrupa’da yapılacak seçimler ve sonuçları, sonbaharda Trump’ın pek muhtemel ‘zaferi’ ile ABD’den gelecek haberler, dünyanın Batı ile ilgili tüm hayal ve ideallerinin sonuna geldiğini gösterecek (gösteriyor) belki de… Müslüman-göçmen karşıtlığından ötekine duyulan nefrete…

Tüm bunlar olurken bugün Türkiye’de sağın tüm renklerini üzerinde tutabilen-barındırabilen, otoriter popülizmde benzerlerini aratmayan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile sosyal demokrat CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in buluşması var. İçeride ve dışarıda demokratların-aydınların, akademisyenlerin daha çok dinlenmesine, dünyadaki gelişmelere bakarak yeniyi aramaya-bulmaya ihtiyaç her dönemdekinden fazla.

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

Yazarın Diğer Yazıları

Hayaller Avrupa; gerçekler Türkmenistan-Venezüella... Sahi, erken seçime ne kadar kaldı?

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik stratejisi yok. Ekonomiden hukuka ara açılalı-ipler atılalı çok oldu

Kemal Derviş anmasında Abdullah Gül sürprizi: 'Devletin en dindar kabinesi'ne Derviş'in İhale Yasası'nı nasıl anlattı?

Kemal Derviş’in hazırlattığı İhale Yasası başbakanlığı döneminde Gül’ün kabinesine geldiğinde bakanlara şöyle demiş: “Devletin en dindar kabinesi olarak biliniyoruz ama ne bizim dindarlığımız ne sadece sağcılık ne solculuk önemli değil. Bizi yanlışlıklar, yolsuzluklardan koruyan açık kurallar ve denetim…”

İki tarihi alan iki zorlama: Adalar’a minibüs, İstiklal’e ‘şekli değişmiş, yeni nostaljik tramvay’

İstanbul’un iki gözde-tarihi alanı. Adalar ve İstiklal Caddesi. Ulaşım adı altında geçmişiyle bağı zayıflatılıyor, sessizce bir yapı değiştirilmek isteniyor. Buna karşı çıkanlar ‘küçük elit bir grup, kendi rahatını düşünen, geçmişte kalmış’ insanlar olarak sosyal medyada da itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor