25 Mart 2022

Madeleine Albright; bir yıldız daha kaydı

Madeleine Albright, başarılarıyla bir göçmen ve bir kadın olarak ne kadar ilerlenebileceğini ve engellerin aşılabileceğini gösterdi

ABD'nin ilk kadın dışişleri bakanı olan Madeleine Albright, 1937 yılında Marie Jana Korbel adıyla Prag, Çekoslovakya'da (günümüzde Çekya) doğdu. Aile yakınları tarafından çoğunlukla Madlen ve Madlenka olarak çağrılan genç kız, Fransızca öğrenmeye başladığında lakabının Fransızca versiyonunu daha çok beğendiğini fark ederek günlük hayatında Madeleine ismini kullanmaya başladı. 

Babası Josef Korbel o dönem Çekoslovakya'nın Yugoslavya büyükelçisi olarak görev alıyordu. Nazilerin ülkeyi istilasının hemen ardından aile önce İngiltere'ye sonra ABD'ye göç etti. 1948'de ABD'ye ayak basan 11 yaşındaki Madeleine, annesi babası ve iki kardeşi ile birlikte yeni bir hayata başladı.

Babası siyasi iltica hakkı kazanıp Denver Üniversitesinde öğretim üyeliği pozisyonu alınca aile New York'tan Denver'a taşındı. Diplomat bir babanın çocuğu olan Madeleine, gittiği okulda ilk uluslararası ilişkiler kulübünü kurdu, okul gazetesinde çalıştı. Babasının izinden gitmeye devam eden Madeleine, Massachusetts'deki Wellesley College'de siyaset bilimi okudu. Babası Josef Korbel sadece kızının eğitimini ve geleceğini şekillendirmedi. İleride Dışişleri Bakanı olacak olan Condoleezza Rice'ın da öğretmeni oldu. 

1957 yılında ABD vatandaşlığını alan Madeleine, Denver Post gazetesinde yaptığı bir yaz stajı sırasında, onun gibi stajyer olan müstakbel eşi Joseph Albright'ı tanıdı. 1959 yılında ise dereceyle üniversiteden mezun oldu. Eşinin gazetecilik mesleği gereği evliliklerinin ilk on yılı ABD'nin farklı bölgelerinde yaşadılar; Missouri, Chicago, New York, Georgetown, yeniden New York ve Washington… Bu sırada ikizleri Alice ve Anne (1961) daha sonra da üçüncü kızları Katherine (1967) dünyaya geldi. Bu dönemde eğitimine de devam etti. Georgetown'da oldukları dönemde John Hopkins Üniversitesinde Rusça ve Uluslararası İlişkiler okudu. Daha sonra Long Island'a taşındıklarında Columbia Üniversitesinde kamu yönetimi ve kamu hukuku konusunda yüksek lisans ve doktorasını tamamladı.

Washington'a taşınmaları Madeleine Albright'ın politik kariyerinin de başlangıcı oldu. 1976'da Demokrat senatör Edmund S. Muskie'nin asistanı oldu. 1978'de ise ABD Başkanı Jimmy Carter'ın ulusal güvenlik danışmanı olan Zbigniew Brzezinski, Columbia'dan eski öğrencisi olan Madeleine'i Kongre ile ilişkilerini yürütmesi için işe aldı. 1982 yılına gelindiğinde, 22 yıllık evliliği bir anda sona erdi. Eşi onu başka bir kadın için terk ettiğinde duygularını yıllar sonra Washington Post'a "büyük bir şoktu benim için" diyerek anlatmıştı. 

Demokratların iktidarı kaybetmesiyle özel sektöre yöneldi. Bazı sivil toplum kuruluşlarında ve düşünce kuruluşlarında çalıştıktan sonra, Georgetown Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler dersleri verdi, Dışişlerinde Kadınlar programının direktörü oldu. Bu sırada Geraldine Ferraro ve Michail Dukakis için dış politika danışmanlığında bulundu. 

1992 yılında Bill Clinton ABD başkanı seçildiğinde Albright'ı ABD'nin BM daimi temsilcisi görevine getirdi. Bu dört yıl boyunca (1993-1997) demokrasi ve uluslararası kurumların önemini vurguladı, gerektiğinde askeri operasyonları savunmaktan geri kalmadı. 1996 yılında Clinton onu dışişleri bakanlığı pozisyonuna getirdi. Böylece aynı dönemde hem BM daimi temsilcisi hem de dışişleri bakanı olan ilk kişi oldu. Bu atamayla aynı zamanda Albright ABD'de en yüksek pozisyona getirilen ilk kadın oldu. 

Bu atama ilginç bir gerçeği de ortaya çıkardı. Madeleine Albright'ın ailesi 1941 yılında Hristiyan dinine geçmiş ve çocuklarını Katolik olarak yetiştirmişti. Dışişleri bakanı olabilmesi için gereken güvenlik soruşturması sırasında Yahudi kökenleri olabileceğini belirtti. Washington Post için biyografisini hazırlayan gazeteci Michael Dobbs, müstakbel ABD dışişleri bakanının büyükanne ve büyükbabalarının üçünün Holokost sırasında Auschwitz ve Terezin ölüm kamplarında hayatlarını kaybettiklerini ortaya çıkardı. Bu ana kadar 1939 yılında Çekoslovakya'dan siyasi nedenlerle göç ettiklerini sanıyordu. Oysa sebep Yahudi olmalarıydı.

Dışişleri bakanı olarak (1997-2001) NATO'nun doğuya, eski Sovyet ülkelerine doğru genişlemesini destekledi. 1999'da Kosova'daki insani dram karşısında askeri müdahaleyi savundu. İsrail ile Arap ülkeleri arasında görüşmeleri koordine etti. Nükleer silahların yayılmasını önlemek için çalıştı. Ayrıca ABD ile Çin ve Vietnam arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için uğraştı. Dışişleri bakanlığı sırasında en çok akılda kalan Kuzey Kore'ye yaptığı ziyaret oldu. Albright Kuzey Kore'yi ziyaret eden ilk Amerikalı ve en yüksek mevkideki hükümet yetkilisi oldu. Bu ziyarette ülke lideri Kim Jong II ile görüşen Albright, istediği açılımı gerçekleştiremedi. 

Akıllarda kalan bir diğer özelliği mesaj içeren kendine has mücevherleri, daha doğrusu broşları oldu. Katıldığı diplomatik ziyaretlerde düşüncelerini yansıtan ilginç broşlar seçti ve kendinden söz ettirdi. Mesela dışişleri bakanı olması için düzenlenen yemin töreninde o gün için özel olarak kartal şeklindeki bir broş seçmişti. Irak medyasının onu yılana benzettiğini öğrendiğinde ise, bir sonraki Bağdat ziyaretinde yılan şeklinde bir broş takmaktan geri kalmadı.

Çocukken çok ciddi olduğunu belirten Albright, zaman geçtikçe mizah duygusunun geliştiğini söylüyor. Öyle ki, TV şovu ile tanıdığımız Conan o'Brien ile Twitter üzerinde şakalaşmış, Parks and Recreation ve Gilmore Girls adlı sevilen iki dizide rol almaktan keyif almıştı. Film kariyeri ise aslında çok daha önce başlamıştı. Biyografisinde anlattığına göre, ailesiyle Çekoslovakya'dan İngiltere'ye göç ettiklerinde savaşın yarattığı mülteci çocuklar ile ilgili bir filmde rol almış ve kendisine pelüş bir oyuncak hediye edilmişti.

2001 yılında siyasetten çekilen Albright anılarını yazmaya başladı. New York Times en çok okunanlar listesine giren aralarında Madam Secretary: A Memoir (2003), The Mighty and the Almighty: Reflections on America, God and World Affairs (2006), Memo to the President Elect (2008), Read My Pins: Stories from a Diplomat's Jewel Box (2009), Prague Winter: A Personal Story of Remembrance and War, 1937-1948 (2012), Fascism: A Warning (2018), Hell and Other Destinations (2020) da bulunduğu bir çok kitap yazdı. Stephen J. Hadley ve Steven A. Cook ile ortaklaşa yazdığı "ABD-Türkiye ilişkileri, yeni bir ortaklık" ise 2012'de yayınlandı.

2018 yılında katıldığı bir panelde Albright Türkiye'ye bakışını ve ABD-Türkiye arasındaki gerilimi şu şekilde anlatmıştı:

"Türkiye dostu olarak bilinirim. Türkiye'ye yönelik ambargo kaldırıldığında Carter döneminde görev yapıyordum. Hem Dışişleri Bakanlığı dönemimde hem de Birleşmiş Milletler'deyken Türkiye'yle yakından ilgilendim. Uluslararası toplumun büyük hatalar yaptığını düşünüyorum. Avrupa Birliği'ni Türkiye'nin üyelik sürecinde kriterleri sürekli değiştirmesi nedeniyle eleştirmiştim. Ama son dönemde neler olduğunu takip ediyorum. Demokrasi açısından bakıldığında şunu çok ilginç buluyorum. Türkiye'nin geçmişte sorunu elitler yani ordu tarafından yönetilmekti. Ancak o dönem Erdoğan adil bir şekilde kazandı. Kendisi İstanbul dışındakilerle de irtibatta olan biriydi. Bence Türkiye'nin trajedisi, Erdoğan'ın, benim kitabımda otokratik olarak tanımladığım ve büyük grupları dışarda bırakması açısından sorunlu olarak gördüğüm özellikleri kazanmış olması."

Türkiye'nin NATO üyeliğini öne çıkaran Albright, örgütün sadece askeri değil aynı zamanda demokrasilerden oluşan siyasi bir ittifak olduğunu vurgulamış, "Türkiye'nin attığı adımları sorunlu buluyorum. 21. yüzyılda böyle bir örgütün parçası olarak görülmek isteyen bir ülke açısından şok edici," demişti.

Başkanlık seçimlerinde Hillary Clinton'ı destekledi. "Birbirini desteklemeyen kadınlar için cehennemde özel bir yer ayrıldı" sözü ise o dönem çok tartışıldı. 2017'de yatırım danışmanlığı şirketi Albright Capital Management'i kurdu. Aynı zamanda strateji firması Albright Stonebridge Group'un eş başkanı ve The Hague Institute for Global Justice'de de danışman olarak görev aldı.

Albright, 2012 yılında, dönemin ABD Başkanı Barack Obama tarafından en yüksek onur olan Özgürlük Madalyası (Presidential Medal of Freedom) ile onurlandırıldı. Mültecilere yaptığı 2012 tarihli bir konuşmada 7 yaşındaki torununun "Anneanne Maddy'nin dışişleri bakanı olmasının nesi önemli? Zaten hep kızlar dışişleri bakanı olur" sözlerini gülümseyerek tekrarlayan Madeleine Albright, başarılarıyla bir göçmen ve bir kadın olarak ne kadar ilerlenebileceğini ve engellerin aşılabileceğini gösterdi.

Yazarın Diğer Yazıları

Labirentlerle dolu bir süreç olarak Suudi Arabistan-İsrail normalleşmesi

Yargı reformu tartışması nedeniyle kutuplaşmış ve zayıflamış görünen bir İsrail sadece ABD için değil Suudi Arabistan için de ciddi bir kaygı kaynağı

Sportmenlik, Hitler ve "Bir daha asla!" bilinci

Nefret söylemi ve ayrımcılığın karşısında durmak önce yapılanın nefret söylemi olduğunu belirtmekle, adını koymakla başlar. İtiraz, eleştiri, ayıplama ile mücadelede ilk adım atılır. Eğitim ise bu kronikleşen sorunun elimizdeki yegane panzehr

Türkiye - İsrail ilişkilerinde yeni bir eşik

İsrail'de seçimler (şimdilik) bitti. Artık Türkiye seçimlere hazırlanırken, Türkiye-İsrail ilişkileri yeni kritik bir eşiğe yaklaşıyor. Daha önceleri tanık olduğumuz gibi iç politika dış politika kararlarını etkileyebilir, oy uğruna bazı ilişkiler harcanabilir

"
"