02 Ekim 2015

Türkiye’de sandık ne işe yaramaz?

Türkiye’de siyasetin önemli dönüm noktası 1 Kasım 2015 değil, 2 Kasım 2015 ve devamıdır

Sandık, bize sağlanan sınırlı seçenekler arasında seçim yapma imkanı verir. Temsili demokrasinin en çıplak ve asgari halinde, geriye elde sadece sandık kaldıysa, sandık da halka bir iş yapmış olma duygusu bahşeder. Demokrasi günlük anlamda pek cılız yaşanıyorsa, sandıkta da bir çeşit günah çıkartma seansı, rövanş maçı yahut olup biteni sahiplendirme ritüeli cereyan edecektir. Bu da elbette az şey değildir ama topluma demokrasinin yön verdiğini iddia etme imkanı da vermez. İsterseniz bu yazıda bunu test edelim. Bakalım oldukça bariz olması gereken on ana cümleyi ağız dolusu kuran bir siyasetçiyi 1 Kasım 2015’te sandığa yollayabiliyor muyuz? Dikkat ederseniz, sandıktan çıkartabiliyor muyuz demedim. Sandıktan ne çıkacağı sandığın işi. Sandığa gittiğimizde ne seçeneklerle karşılaşacağımız ise bizim halk olarak sandık dışı demokrasi işimiz ve bu alanda hepimiz işsiziz. Dolayısıyla, benim toplumun azımsanmayacak bir kesimine bariz gelecek on ana konuya dair listemi içselleştirmiş bir adayı sandığa yollamamıza dahi imkan olmayabilir.

Hadi, ben diyorum ki aşağıdaki 10 unsuru kendi siyaset yolunun temel taşları olarak beyan edip topluma söz veren kim ise 1 Kasım 2015 Genel Seçimleri’nde oyumuzu ona verelim. Türkiye tarihinde henüz böyle bir siyasetçi ve siyasi parti yaratılamamışsa, yani elimizde mühürle sandığa gittiğimizde yaratabildiğimiz seçenekler arasında bu siyasetçi zaten yoksa, 1 Kasım’da sandıktan ne çıkarsa çıksın, Türkiye’de kendisini merkeze yakın tanımlayan her siyasetçinin şu sözleri tüm kalbiyle halka söyleyeceği biçimde halkın siyasetten ve siyasetçiden talebini şekillendirip iletmeye başlayacak sandık dışı sivil toplum adımlarını hep beraber, 2 Kasım 2015 gününden tezi yok, atmaya başlayalım:

1) Kendimi değil halkı, gücün devamını değil sonuçların sürdürülebilirliğini önemsiyorum. Toplumun bir kesimini diğer kesiminden ayrı görmeyeceğime, hiçbir görüşü veya etiketi kimseye dayatmayacağıma, herkesi bizzat kucaklayarak en başta topluma örnek olacağıma, tüm siyasi parti liderleriyle daima görüşmeye talip ve hevesli olacağıma, kamu hizmetinde küslüğün toplumun kolunu kanadını kırmak olduğunu anladığıma, başkasını alçaltıp küçülten yahut benden uzaklaştıran hiçbir kelimeyi asla kullanmayacağıma ve kullananı da ekibimde barındırmayacağıma, fikirlerimde kararlı olmakla baskıcı olmak arasındaki farkı daima kollayacağıma, kendimle dalga geçebilmekle ve ağız dolusu kahkaha atabilmekle halkın üzerindeki gerilim yükünü hafifleteceğime, söylediğim sözlerle yaptığım işler arasında tutarlılık olmasını onur meselesi bileceğime söz veriyorum.

2) Tüm canlıları denk seviyorum. Bir insanın diğer bir insandan da başka bir canlıdan da üstün olmadığı bilinciyle Türkiye’de yoğun bir sevgi ve doğayla beraber kardeşçe mevcudiyet dengesi için çabalamaya, tüm politika kararlarımda bunu birinci önceliğim ve pusulam bilmeye söz veriyorum.

3) Fikir toplamaya ve etkiyi ölçmeye dayalı bir yönetim tarzını benimsiyorum. Başta ekonomi ve iç güvenlik alanındaki adımlarım olmak üzere, danışmanlarla izole edilmiş biçimde kuvvetli merkezden yönetim yaklaşımıyla değil kamu erkini yerel düzeye indirip dağıtarak fikir ve politika üretip uygulayacağıma, yoğun tepki ve mutsuzluk doğuran bir uygulamaya girişilmiş olduğu görülürse geri adım atıp tekrar kucaklaşmayı mağlubiyet değil demokrasi erdemi bileceğime, politikalarımın genel ve bireyselleştirilmiş halde desteklenme durumunu daima gerçekçi bir biçimde ölçümleyerek ülkeyi popülizme geçit vermeden ama oy verenin iradesinden de kopmadan idare etmek üzere samimi bir çaba göstereceğime söz veriyorum.

4) Bilgiye ve bilgi sahibi olana saygı duyuyorum. Her şeyi benim bilemeyeceğimi ve halkın bana her şeyi bilirim zannederek oy vermekte olmadığını anladığıma, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Rekabet Kurumu, EPDK, SPK ve BDDK gibi kurumlardaki bağımsız idari otorite kimliğini güçlendirip bilgi birikimini yükseltecek tedbirleri almaya, üniversitelerin de akademisyenlerin de bağımsızlığını ve kalitesini artırmaya ve bütün bu kurumların bağımsız oluşturulan kimliklerini o kimlik nasıl şekillenirse şekillensin tanıyıp yüceltmeye söz veriyorum.

5) İfade özgürlüğünün en ön saflardaki samimi savunucusu ve bayraktarıyım. İfade özgürlüğüne ve onu içeriklendiren haber alma özgürlüğüne müdahalenin tüm hak ve özgürlüklere yapılmış eş zamanlı bir saldırı olduğunu anladığıma, bu alanda en üst düzeyde özgürlükçü yaklaşımları samimiyetle geliştireceğime ve bu alanın benim hoşgörüm değil topluma doğal borcum olduğu bilinciyle o anda dünyadaki en geniş sınırlarına kadar genişletileceğine söz veriyorum.

6) Halkın güvenini asla kötüye kullanmayacağım, kullandırtmayacağım. Tüm plan ve işlemlerinde tamamen şeffaf ve hesap verebilir bir yönetimin tüm mekanizmalarını derhal kuracağıma, bütçeyi açık ve net hazırlayıp karşılıklı müzakere usulleriyle beyan edeceğime, başta kamu ihaleleri ve belediye işlemleri olmak üzere devletin herhangi bir köşesindeki en ufak yolsuzluk ihtimalini dahi bitirmeyi kendi sorumluluğum ve önceliğim bileceğime, Sayıştay başta olmak üzere kamu işlemlerini denetleyen tüm kurumları en kaliteli ve dinamik biçimde yapılandırıp sahaya süreceğime, geçmişinde yolsuzluk olan hiç kimseyi asla ekibime dahil etmeyeceğime, ekibimin en ücra köşesindeki bir yolsuzluk durumunda da bunu kendi beceriksizliğim bilerek önce konunun tüm kapsamıyla en sert biçimde soruşturulduğundan emin olup sonra da hırsızlığa geçit veren liderliğimin sorumluluğunu derhal üstleneceğime, bu tür bir durumun oluşmaması için gerekli tüm tedbirleri baştan alacağıma ve herhangi bir kötüye kullanma iddiası durumunda benim siyasi kariyerim için sonuçları ne olursa olsun daima tüm gücümle konuyu aydınlatmak için üzerine gideceğime söz veriyorum.

7) Adalet ve hakkaniyet kavramlarını, değerlerimin temeline koyuyorum. Hukuk alanında sonuç doğuran tüm eylem ve işlemlerinde yorulmadan hep “niye?” diye soran, peşin hükümlerden arınmış, kurulu düzeni de mevzuatı da sorgulayan, korkusuz, sadece adalete ve hakkaniyete odaklı ve iştahlı, kendi kararlarına sahip çıkıp bunların sorumluluğunu alan bir ekiple yürüyeceğime, bu özellikleri ülkedeki yargı faaliyetinin tüm unsurlarına aşağıdan yukarı doğru egemen kılmak üzere ülkedeki hukuk eğitimini baştan sona yenilemekle işe başlayacağıma, sonuçları benim hükümet dönemime yetişip yaramayacak vadelere yayılacak olsa bile adalet alanında sadece mevcut imkan ve alışkanlıklarla değil kökten yaratılan yeni bir solukla ilerlenmesinin güçlü ilk adımlarını kararlılıkla atacağıma söz veriyorum.

8) Yargı ve yasama erklerini baş tacı ediyorum. Güçler ayrılığına tecavüz etmenin yürütmeyi daha güçlü kılmayacağını ve sadece beraberce daha zayıf düştüğümüz bir toplumda kontrolü bana getireceğini anladığıma, buna talip olmadığıma, üzerimdeki yargı ve yasama kontrollerine tahammül etmek şöyle dursun onları coşku ile karşılayacağıma, yürütme alanının serbestliğine gösterdiğim ihtimamı yargı ve yasama işlevlerinin bağımsız, özgür ve nitelikli çalışması için de göstereceğime ve derhal bunu bir beyan olmaktan çıkartıp kişilerin niyetlerinden bağımsız biçimde ülkede tesis edilmiş bir temel kurumlar dengesi haline getirecek mekanizmaları kurmaya girişeceğime söz veriyorum.  

9) Dış politika konularını Türkiye’nin en hassas kolektif emanetlerinden biri olarak görüyorum. Dış politikanın apayrı bir birikim ve içerikli düşünce alanı olduğunu anladığıma, dış politika konularını iç politika malzemesi yapmayacağıma, iç politika gerekçeleri ve kaygılarıyla dış politika adımları atmayacağıma, dış politikayı sadece Türkiye’nin partiler üstü menfaatleri için çok iyi ölçülüp biçilmiş adımlarla yürüteceğime, kendi egomla ve tasavvurlarımla değil derinlikli tarih bilgisiyle ve uluslararası ilişkilerin çok boyutlu gerekleriyle yoğurulmuş bir özenli dış politikayı yürüteceğime söz veriyorum.

10) Toplumun genel refahını amaçlıyorum. Şu anda Türkiye’de toplumun genel refahını hedeflemeye en elverişli iki ana konu oldukları için, eğitim ve sağlık alanında iyileştirmelerin ana iç politika önceliğim olacağına, eğitim ve sağlık alanında görülmemiş bir seferberliği hoşa gitme kaygılarıyla değil programlı ve sistemli biçimde başlatacağıma, içeriği başımı ağrıtacak olsa dahi her türlü dogmadan kurtulmuş sorgulayıcı bir müfredatla aileleri şaşkınlığa düşürücü bilgi ve tartışmaları çocuklarımıza götürteceğime, fen ve matematik alanlarındaki eğitim kalitesini gelişkin medeniyetlerin standartlarına yükseltmeyi özellikle hedefleyeceğime, estetiği, kültürü ve yaşama zevkini de edinmiş önyargısız nesiller yetiştirmeye çalışmanın siyasetteki sonucu ve bedeli ne ise buna daima talip olacağıma, sağlık alanında yüksek bütçe kullanımını ve sağlık harcamaları unsurunun toplam bütçe içindeki yerini artırmayı topluma ana taahhüdüm olarak göreceğime söz veriyorum.

Dediğim gibi, 1 Kasım 2015 günü yukarıdaki 10 hususu ikna edici biçimde bize taahhüt eden bir siyasi parti lideri buluyorsak, oyumuzu ona verelim. Bulamıyorsak, bugün hasadını yaptığımız tohumların daima kurulu düzene eklemlenme refleksi gösterirken bu cümlelerden kaçınanlar tarafından ekilmekte olduğunu, problemlerimizin bir sandıkta gelmediği gibi bir sandıkta da gitmeyeceğini ve iktidarın kim olduğundan bağımsız olarak mevcut düzende bir sorun olduğunu artık görelim. Partiler üstü hal almış sorunlarımıza sadece oy sandığında çare bulamayacağımızı fark edip taleplerimizi tüm demokratik kanallarla sandık dışında da siyaset sahasına daha baskılı iletmeye ve kendi siyasetçimizi de siyasetimizi de şekillendirmeye 2 Kasım 2015’ten itibaren başlayalım. Belki o zaman, torunlarımız oy verme çağına geldiklerinde ellerindeki mührü basacakları seçeneklerin yukarıdaki 10 temel konuyu aşmış ve daha karmaşık siyaset içeriği noktalarında birbirlerinden ayrılıyor olmasını onlar için sağlamanın ilk adımlarını atabilmiş sayılırız. İşte o seçim, seçime benzer. O oy, insanın içine siner. O torun, bize dua eder.

Bu sebeplerle, Türkiye’de siyasetin önemli dönüm noktası 1 Kasım 2015 değil, eğer halk öyle isterse, 2 Kasım 2015 ve devamıdır. Sandığa gitmek bize büyük demokrasi marifeti olarak yutturulmaya devam edilebilirse, daha nice genel seçimler sandığa gerçek demokrasisiz götürülüp gerçek demokrasisiz getiriliriz.

Yazarın Diğer Yazıları

Baskı arttıkça cesaretin ve iyimserliğin artması hakkında Kanun Hükmünde Kararname

Baskının yoğun olduğu toplumlarda, toplumun genel olarak eksikliğini çekmesi muhtemel olan unsur, cesaretten ziyade iyimserliktir

Türkiye’den el çektirmek

Demokrasi, kendi verdiğimiz tankların işgalini engellemek için onların önüne yatabilme özgürlüğü müdür?

Anayasa nedir, ne değildir? Başkanlık Sistemi neye yarar? 'Türk Tipi' ne değildir?

Sayın Cumhurbaşkanı’nın şu anda Türkiye’de yapmak isteyip de yapamadığı ne vardır?

"
"