09 Şubat 2023

OHAL ve uluslararası hukuk

Gündemin önceliği, depremin yol açtığı insani trajediye müdahale için dayanışma. Bununla birlikte, deprem bölgesinde ilan edilen OHAL uygulamasına ilişkin uluslararası hukuk yükümlülüklerinin doğru anlaşılması da önemli…

Uluslararası insan hakları sözleşmelerinde tanımlanan olağanüstü durumlara ilişkin derogasyon yetkisi, temel hak ve özgürlüklere ilişkin bazı yükümlülüklerin belirli koşullara bağlı olarak askıya alınması olarak anlaşılmalıdır. Bu koşulsuz ve kalıcı bir askıya alma değildir. Geçici olması, gereklilik ve orantılılık, derogasyonun temel koşullarıdır. Önce güncel duruma ilişkin gözlemler.

Yakın tarihin en büyük felaketlerinden birini yaşıyoruz

Ülkemiz yakın tarihin en yıkıcı doğal felaketlerinden birinin yol açtığı, yalnız ulusal değil, uluslararası düzeyde de büyük üzüntü ve kaygıya neden olan büyük bir insani trajediyi yaşıyor. Böyle dönemlerde gündemin tek önceliği olur; dayanışma içinde insani trajediye müdahale etmek, insanları kurtarmak, can kaybını en aza indirmek, olağan koşullara dönüşü gerçekleştirmek. Siyasi rekabet dahil, diğer konuların bu aşamada askıya alınması gerekir. Çoğu siyasi kesimin buna uygun davrandığını görüyoruz.

Toplumun çok geniş kesiminin gönüllü olarak katıldığı ve imkanları ölçüsünde katkıda bulunmaya çalıştığı ulusal dayanışmayı gururla izliyoruz.

Uluslararası toplumun da hızlı ve etkin bir şekilde devreye girmesi de güven verici oldu.

Öte yandan, devlet kurumlarının bilim insanlarının akademik verilere dayalı öngörülerini ciddiye alarak uygun kapasite ve hazırlık düzeyine ulaşma ihtiyacının önemini bir kez daha gördük.

Böyle dönemlerde yıkıcı felaketin sonuçlarına müdahale konusunda sosyal medyanın önemli işlevi de göz ardı edilmemeli. Bu kapsamda zararlı unsurların tasfiyesi devletin yapması gereken ve yapabileceği bir görevdir. Sosyal medya aracılığıyla iletişim, dayanışmanın temel çarklarından biridir. Engellenmemeli, tersine güçlendirilmesi için önlem alınmalıdır.

Olağanüstü Hal (OHAL) ve derogasyon uygulaması

Uluslararası insan hakları hukukunu oluşturan sözleşmelerde, olağanüstü durumlarda temel hak ve özgürlüklere ilişkin bazı yükümlülüklerin belirli koşullara bağlı olarak geçici süreyle askıya alınması (derogasyon) yetkisi tanınmıştır. Böyle bir durumda, ilgili sözleşmenin hangi hükümleri için derogasyon bildirimi yapıldığı, OHAL’in başlangıcı ve süresinin ilgili uluslararası kuruluş aracılığıyla taraf devletlere bildirilmesi gerekir.

Bu sınırsız ve kalıcı bir yetki değildir.

Yaşam hakkı ve işkence yasağı gibi bazı temel hak ve özgürlükler hiçbir koşulda, savaşta bile, askıya alınamaz.

Derogasyon geçicidir, kalıcı bir durum değildir. Öngörülen süre ve gerektiğinde uzatılan süreler için bildirim gereklidir.

Alınacak önlemler olağanüstü durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve orantılı olmalıdır.

Özetle; OHAL’e bağlı derogasyon, bazı temel hak ve özgürlüklerin belirli ölçüler içinde geçici süreyle askıya alınması olarak anlaşılmalıdır. Koşulsuz ve kalıcı bir askıya alma değildir. Derogasyon döneminde alınan önlemler, ilgili sözleşmenin denetim organı tarafından izlenmekte, insan hakları hukukuna aykırılık görüldüğünde, durumun düzeltilmesine yönelik olarak alınan karar devlete bildirilmektedir.

Hangi sözleşmeler derogasyon yetkisi tanır?

Uluslararası insan hakları hukuku kapsamında Türkiye’nin taraf olduğu üç sözleşme OHAL bağlamında derogasyon yetkisi tanır:

Birleşmiş Milletler (BM) Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (BM Sözleşmesi).

Avrupa Konseyi (AK) kapsamında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS).

AK’nın ekonomik ve sosyal haklara ilişkin sözleşmesi Avrupa Sosyal Şartı.

Bunun dışında, Amerikan Devletleri Örgütü kapsamında Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 27. maddesi de uluslararası insan hakları hukukuna uygun ölçüde derogasyon yetkisini tanımlar.

Güncel durum bağlamında, ilan edilen OHAL kapsamında BM Sözleşmesi’nde ve AİHS’de derogasyon yetkisinin nasıl tanımlandığına bakalım.

BM Sözleşmesi’nin 4. maddesinde, taraf devletlerin “Ulusun hayatını tehdit eden ve varlığı resmen ilan edilmiş olan olağanüstü bir durumun ortaya çıkması halinde … uluslararası hukuktan kaynaklanan diğer yükümlülüklerine aykırı olmamak ve … ayrımcılık içermemesi kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde olmak üzere, bu Sözleşme’den doğan yükümlülüklerden ayrılan tedbirler” alabilecekleri belirtilir. Derogasyon düzenlemesine başvuran devletlerin uygulamaları BM İnsan Hakları Komitesi tarafından izlenerek değerlendirilir.

AİHS’nin 15. maddesinde, taraf devletlerin “Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde … durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler” alabilecekleri belirtilir. İlgili devletin uygulamaları, AK’nın yürütme organı Bakanlar Komitesi, AK İnsan Hakları Komiseri, yasama kanadı Parlamenter Meclis (AKPM) ve yapılacak başvurular temelinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından değerlendirilir. Geçmişte Türkiye’nin derogasyon bildirimi yaptığı dönemlerde, uygulamada gereklilik ve orantılılık ölçülerine uyulmadığı gerekçesiyle, AİHM’in ihlal kararları verdiği bilinmektedir.

Anayasa

Anayasa’mızın 15. maddesi de (AİHS’nin 15. maddesi gibi) derogasyon uygulamasına ilişkindir. Bu maddeye göre; “Savaş, seferberlik veya olağanüstü hallerde, uluslararası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve özgürlüklerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.” Aynı maddede, uluslararası hukuka uygun anlayışla, bazı temel insan haklarına ilişkin yükümlülüklerin askıya alınamayacağı hükme bağlanır.

Anayasa’mızın 15. maddesinin, uluslararası insan hakları hukuku ile aynı anlayışı ve yazımı yansıttığı görülüyor.

Türkiye’nin önceki derogasyon bildirimi

Türkiye, 1990’lı yıllarda terörizmle mücadele kapsamında ilan edilen OHAL uygulamaları için taraf olduğu insan hakları sözleşmeleri uyarınca derogasyon bildirimlerinde bulunmuştu.

Son olarak, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi üzerine 21 Temmuz 2016’da BM Sözleşmesi’nin 4. maddesi uyarınca BM Genel Sekreteri’ne ve AİHS’nin 15 maddesi uyarınca AK Genel Sekreteri’ne derogasyon bildirimi yapmıştı. OHAL’in sona erdirilmesi üzerine de, iki yıl sonra 19 Temmuz 2018’de derogasyon bildirimlerini geri çekmişti.

Bu kapsamda Türkiye yalnız değil. Farklı nedenlere dayalı olağanüstü durumlara bağlı olarak devletler derogasyon bildirimlerinde bulunmaktalar.

Önemli olan, derogasyon uygulamasının, Türkiye’nin de katkılarıyla geliştirilen uluslararası hukuk yükümlülüklerine aykırılık oluşturmaması.

Olağanüstü durumlara ilişkin derogasyon yetkisi, temel hak ve özgürlüklere ilişkin bazı yükümlülüklerin belirli koşullara bağlı olarak askıya alınması olarak anlaşılmalıdır. Bu koşulsuz ve kalıcı bir askıya alma değildir. Geçici olması, demokratik toplumda gereklilik ve orantılılık, derogasyonun temel koşullarıdır.

Erdoğan İşcan kimdir?

Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komite üyesi ve İstanbul Kültür Üniversitesi öğretim görevlisi Büyükelçi (E) Erdoğan İşcan, çeşitli düşünce kuruluşlarının çalışmalarına katkıda bulunuyor.

İşcan, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve uluslararası hukuk öğrenimi yaptı. Ekim 1978’de Dışişleri Bakanlığı’na girdi. Diplomaside 40 yılı aşan hizmeti sonunda Nisan 2019’da emekli oldu. Ekim 2019’da Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komite üyesi olarak seçildi.

Türkiye’yi 2005-2009 döneminde Ukrayna’da ve 2009-2011 döneminde Güney Kore’de (aynı zamanda Kuzey Kore’ye de akredite) Büyükelçi, son olarak 2014-2018 döneminde Strazburg’da Avrupa Konseyi Nezdinde Büyükelçi/Daimi Temsilci olarak temsil etti.

Önceki görev yerleri: Doha, Frankfurt, Bonn, Viyana (silahsızlanma müzakereleri), Londra (Başkonsolos), Cenevre (Birleşmiş Milletler Daimi Temsilci Yardımcısı).

Ankara’da son olarak Dışişleri Bakanlığı genel siyasi işlerden sorumlu Müsteşar Yardımcısı (2013-2014), daha önce çok taraflı siyasi işlerden sorumlu Genel Müdür (2011-2013), Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları Direktörü (2001-2005) olarak görev yaptı.

İşcan’ın diplomasi kariyeri boyunca bağımsız olarak sürdürdüğü uluslararası pozisyonlar şöyle:

- Kadına Yönelik Şiddet ve ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) Taraf Devletler Komitesi Başkanı (2015-2018).

- Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi eğitim, kültür, spor, gençlik ve çevreden sorumlu Raportör Grup (GR-C) Başkanı (2017-2018).

- Demokrasi kültürü ve insan hakları alanında çalışan Norveç Kuruluşu “European Wergeland Centre” Yönetim Kurulu Üyesi (2017-2018).

Yazarın Diğer Yazıları

Siyaset işkence yasağına sahip çıkmalı

Geçmişte ve bugün birçok ülkede siyasetin isterse işkence yasağına sahip çıkarak hızlı ve görünür ilerleme sağladığı biliniyor. “İşkenceye sıfır tolerans” ilkesinin yalnız sözde değil, uygulamada da gerçekleşmesi, demokratik istikrarın kalıcı olmasını sağlayacaktır

BM Komisyonu: Filistin’de ve İsrail’de uluslararası hukuk ihlal edildi

Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı’nın haklarında talep ettiği tutuklama müzekkerelerinin onaylanması durumunda, İsrail Başbakanı ve Savunma Bakanı yargılanmak üzere aranıyor durumuna düşecekler ve Roma Statüsü’ne taraf ülkeleri ziyaret edemeyecekler

İsrail Soykırım Sözleşmesi’ni aştı

Uluslararası hukuk İsrail’in yarattığı vahşeti tanımlamakta yetersiz kaldı. Yeni bir normatif yapı ihtiyacı bile tartışmaya açılabilir. UAD ve UCM kararları yönlendirici olacak. Hukuk üstünse cezasızlık olmaz. Cezasızlık varsa hukuk üstün değildir. Bakalım uluslararası siyaset hukukun üstünlüğünü tanıyacak mı?

"
"