30 Mayıs 2024

Gani Müjde: Cuma günleri vapura bindiğinizde sarı, sapsarı olurdu

"Oğuz Aral, sol değerleri olan namuslu bir aydındı. Bütün aydın çevreler ona saygı duydular. Hiç eğilmedi, 'Kimsenin çayını içmeyin çocuklar' derdi. Bu cümlesini hiç unutmadım. Eleştirebilme ihtimalim olan kimsenin çayını içmemeye çalıştım"

Gani Müjde

Gani Müjde, ülkenin en etkili mizah dergisi olan Gırgır'da çok genç yaşta çizer ve yazar olarak yer aldı. Müjde, o günlerde çizim yeteneği ile mizahını geliştirerek kendisine yeni bir hayatın kapılarını açmak için çok çabaladı ve başardı. Gırgır'dan Limon'a geçtiğinde mizah yazarlığı ile daha da ünlenen sanatçının Gırgır mizahından etkilenerek senaryosunu yazdığı "Arabesk", ülkenin en kült filmlerinden biri oldu. Gırgır'dan esintiler taşıdı. Sanatçı şimdilerde sanatsal üretimlerini daha çok televizyon ve sinema alanlarında devam ettirirken işlerini zenginleştiren kaliteli mizahı ona hep eşlik ediyor. "Mizahın içinde eğitile eğitile" duygularını ve yazarlığını geliştirdiğini ifade eden Gani Müjde sorularımızı yanıtladı.

- Henüz Gırgır ile çalışmaya başlamadan önce dergi ile ilişkiniz nasıldı? Neler hissederdiniz okurken?

Gırgır gazete eki iken "Utanmaz Adam" hikâyelerini okudum ve çok sevdim. Dergi olarak yayımlanmaya başlayınca da okumaya başladım. Perşembe akşamları dağıtıma çıkardı. Herkesten önce okumak için Tozkoparan'dan Aksaray'a minibüse gelirdim. Büyük bir heyecan içinde, okuya okuya eve dönerdim.

- Siz de Gırgır dergisinde genç çizerlere yapılan çağrı ile kadroya katıldınız. O dönem başvuran yüzlerce genç arasından Gırgır'a uzanan hikâyenizi sizden dinlesek…

Okulda resmim iyiydi, sonra karikatüre heves saldım. Baktım bir de para da veriyorlar. Yoksul bir ailenin çocuğuyum, harçlık olur diye çizeyim hem okulda da havamı atarım dedim. Bir şeyler çizdim gittim. Oğuz Aral baktı baktı, bir tane aldı ve 500 TL para verdi. Yazısızdı, üniversitedeki öğrenci olaylarına eleştirel gözle bakan bir karikatür çizmiştim. O para ile hemen kendime sarı bir kazak kaldım. Hiç unutmuyorum, bu kazağı aldığımda çok mutlu olmuştum.

"Kendimi Arda Güler gibi hissettim"

- 21 Mart 1976'da ilk karikatürünüzle Gırgır'ın 189. sayısında yer aldınız. Karikatürünüzü ilk gördüğünüz anı anlatır mısınız? Neler hissetiniz?

İlk gördüğüm andaki en büyük şaşkınlığım "Vay be" olmuştu. Kendimi Real Madrid'de ilk kez maça çıkan Arda Güler gibi hissettim. Sonra bir süre çıkan karikatürlerimi çizgisiz deftere kesip tarih atıp yapıştırıyordum. Evimiz çok küçüktü, dergileri saklayamıyordum.

- Gırgır'da iken gözaltına alındınız. Oğuz Aral'ın sizi gözaltından kurtardığını söylerken "Hepimizin mevcudiyetinin sebebi" diyorsunuz. Gırgır çalışanları özelinde biraz bunu açmanızı istesek…

Mahallemiz hareketli bir mahalleydi. Darbe olduktan sonra oradan gençleri topluyorlardı. O arada sempatizan solcu olarak beni de gözaltına aldılar. Örgütsel bir bağım yoktu. Beni çıkarmak için Oğuz Abi ile Ahmet Vardar çok uğraştılar. İkisine de Allah rahmet eylesin diyorum. Hepimizin mevcudiyetinin sebebi dememin nedeni; Gırgır'ı Oğuz Aral yapmış olmasaydı ben şu an başka bir meslek yapıyor olabilirdim. Gırgır'ın bana çok katkısının olduğunu düşünüyorum. Kendi okurunu da eğiten bir dergiydi. O yüzden ben de mizah anlamında eğitile eğitile Gırgır'ın içine nüfus edebildim diye düşünüyorum.

Gani Müjde karikatürü

"Hâlâ çok hızlı yerim"

- Gırgır'a gittiğinizde nasıl bir dünya ile karşılaştınız? Çalışma ortamı, ilişkiler nasıldı?

Çalışma ortamı diye bir şey yoktu aslında. Kimsenin masası yoktu. Hepimiz bulduğumuz boş masaya yerleşirdik. Eskizler çizerdik, onlar Oğuz Aral'a götürülürdü ve değerlendirirdi. Sonra bunu çizerlere dağıtırdı. Parça başı çalışırdık. O yüzden ben hâlâ çok hızlı yemek yerim. Çünkü yemekten ne kadar çabuk yukarı çıkıp çalışmaya devam edersek o kadar çok iş sokma ihtimalimiz artardı.

- Gırgır'da tanınmanız nasıl oldu?

İsim olarak biliniyordum ama en çok bilinirliğim "Zıpır" diye bir sayfa hazırlamaya başlayınca oldu. O sayfayla beraber karakterler yarattım. Yalaka gazeteciler o dönemde de vardı, onlardan birini yazıyordum. Ama sonra esas bilinirliğim tabii önce Limon sonra Leman'a yazılar yazmaya başlamam ile oldu. Ona da beni sevgili arkadaşım Can Barslan teşvik etti. İlk kitabımla beraber yazı hayatım beni ünlü yaptı.

- Bir söyleşinizde "Oğuz Aral olmasa idi ben bugün kendini Müslüm Gürses konserlerinde jiletleyen tiplerden biri olacaktım" diyorsunuz. Kendi özelinizde Oğuz Aral'ın sizin hayatınızda nasıl bir yeri var?

Evet, doğru jiletleyen biri olacaktım. Oturduğumuz Tozkoparan bir gecekondu önleme bölgesi idi. Ailede 6 kişiyiz ve 45 metrekarede yaşıyoruz. İster istemez tabii o mahallenin arabesk kültürü içinde büyüdüm. Gırgır'a gidince tabii ki çok beslendiğimi söyleyebilirim çünkü orada entelektüel bir kültür ile tanıştım. Bir de üzerine Oğuz Aral'ın teşviki ile Mimar Sinan Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü'ne gidince geliştim. Okula ve Gırgır'a layık olabilmek için daha çok zorladım kendimi.

"Yeni bir dil oluşturdum"

- Gırgır'a neler kattınız? Her sayıda yer alıyor muydunuz?

Bazı sayılarda olmazdım ve çok moralim bozulurdu. Karikatür anlamında yeni bir şey yaptım mı emin değilim ama dil anlamında yaptım. Yazar olarak daha sonra Gırgır'dan aldığım bu mizah kültürü faydalı oldu. Kendimi geliştirdim ve bir dil oluşturdum. Bunun çok faydasını gördüm. Gırgır'a çok şey kattım mı, hayır. Haftalık çok güzel espriler bulurdum. Çok sayıda en az 100-150 tane kapağım vardır. Kapak sahibi olmak önemliydi.

- Limon'u kurmanız nasıl oldu? Karar alma süreciniz, bu süreci sizi götüren koşullar... Oğuz Aral ile iletişiminiz...

Gırgır dergisi kendi içinden büyüyen bir dergiydi. Sürekli yeni isimler geliyordu. Eğer 18 yaşında iseniz orada 15 yaşında olanlar size yaşlı diyebilirlerdi. Ve bir süre sonra büyüdük ve ihtiyaçlarımız arttı. Evlenmek, araba ve ev almak istedik. Gırgır'ın hepimize bakamayacağını da gördük. O zaman kendi imkanımızla dergi açalım dedik. Biraz da köşesi olmayanlar, dergide yer bulamayanlar birleştik. Kendi dükkanımızda kendi ürünümüzü aracısız satmak istedik. Limon dergisini kurduk. Oğuz Aral gönül koydu bir süre. Belki de aynı anda Hıbır da ayrılmıştı. Sonra çok güzel bir iletişimimiz oldu. Beni televizyondaki programına aldı. Orada çok onore olmuştum. Ayrıca "Avni" kitabını "Meslektaşıma sevgilerle" diye imzaladığı gün de çok mutlu oldum.

Gırgır'da yılbaşı

"Kimsenin çayını içmeyin"

- Gırgır uzunca bir süre ülkenin en çok satan mizah dergisi oldu. Bunun sırrı sizce neydi?

Halkın, toplumun, gençliğin ve muhalefetin nabzını çok iyi tutardı. Bir ara "Gırgır ana muhalefet dergisi" diyorlardı. Oğuz Abi dengeyi çok iyi tutardı. Ahlakçı bir yanı da milli bir yanı da vardı. Gerçekten sol değerleri olan namuslu bir aydındı. Bütün aydın çevreler de ona saygı duydular. Oğuz Abi hiç eğilmedi, "Kimsenin çayını içmeyin çocuklar" derdi. Bu cümlesini hiç unutmadım. Eleştirebilme ihtimalim olan kimsenin çayını içmemeye çalıştım. 

"Sigortasız çalışmak yordu"

- Gırgır maddi ve manevi olarak çok kazandıran bir dergiydi. Bu çalışanlara nasıl yansıtılıyordu? Eşitlik ya da ayrım var mıydı?

Sanatın olduğu yerde ayrım var. Sanat kol gücü gibi eşit sınıflandırılacak bir şey değil. Kiminin çok parlak esprisi olur kimi daha iyi yazı yazar kimi daha iyi espri bulur. Bunlar derginin hacmine göre farklı farklı değerlendirilebilir. Bir çizgi romanı alıp, bir haftada 6 bant veya kapak çizen bir adamla espri bulan bir adamın aynı kategoride değerlendirilmesi beklenmiyor zaten. O günün koşulları içerisinde parça başı sistemle çalıştık. O olmasaydı Gırgır bu kadar gelişir miydi onu da bilemiyorum. Oğuz Aral, teknik olarak da bunu yapmış olabilir. Şikayetçi olduğumuz tek şey sigortasız ve vergi muhatabı olarak parça başı çalışmaktı. Kendimiz ödedik vergilerimizi. Bizi yoran bir tek bu oldu. Onun dışında eşit davranmaya çalışırdı. Tabii ki bazı gözdeleri olurdu ve onları çok severdi.

Oğuz Aral ve Avni heykeli - Kadıköy Belediyesi Karikatür Evi önü 

- Bu duruma dair eleştirileriniz olduğunda Oğuz Aral'a iletir miydiniz?

Oğuz Abiye laf söylemek mangal gibi yürek isterdi. Öyle kolay değildi. Çok uzun boylu biriydi. Çivili ayakkabıları vardı, koridorlarda gelirken sesini duyardık. Elimizi ayağımızı nereye koyacağımızı bilemezdik. Nasıl söyleyeceksiniz? Belki de böyle yönetti. Carlo Ancelotti de Real Madrid'i böyle yönetiyor. Bazen lider olmak böyle bir özellik gerektiriyor olabilir.

- Gırgır'ın yarattığı toplumsal atmosferi nasıl anlatırsınız?

Cuma günleri vapura bindiğinizde sarı, sapsarı olurdu. Muhteşem bir etkiydi. Herkes o esprileri konuşurdu. İsmet Abi, TRT'de çarşamba günleri yayınlanan Türk filmlerini izler, gece yazar hafta sonuna yetiştirdi. O filmlerdeki saçma durumları eğlenceli dilde yazardı. Herkes onları konuşurdu.

- Gırgır'dan edindiğiniz bilgiler, tecrübeler daha sonra özellikle ana akımdaki üretimlerinize katkısı oldu mu?

Benim yazdığım "Arabesk" filminde daha sonra Kahpe Bizans'ın da alt yapısında aslında İsmet Abi'nin yazılarındaki sinemaya o matrak bakış vardır.

- Gırgır'ı o dönemin sosyal medyası olarak tanımlayabilir miyiz?

En büyük ve ana akımın sosyal medyası. Bağımsız bir dergiydi aslında. Reklam almazdı, reklamcıların tuzağına düşmezdi. Bağımsız bir dergi olmasının çok etkisi vardı. Ağzımıza geleni söylerdik. Hiç kimsenin el freni yoktu. Ahlaki ve dini değerlere çok girmezdik ama onun dışında her şeyi yapabilirdik.

Gani Müjde

"Ağzıma geleni söylüyorum"

- Politik duruşunuzun ilerleyen zamanlarda değiştiğine dair yorumlara dair neler söylersiniz?

Sonuçta Türkiye'de politik duruşumu hâlâ koruduğumu düşünüyorum. Sadece üretim araçlarımız politik duruşunu koruyamadığı için biz de koruyamadık gibi gözükebiliriz. Türkiye'de eskisi gibi medya olsaydı biz hâlâ çok politik işler yapabiliyorduk. Sonuçta bir tek Twitter kaldı elimde. Orada da yeteri kadar politik duruş gösterdiğimi düşünüyorum. Onun dışında ana akım televizyonlara hatta sinemaya iş yaptığınızda çok fazla şansınız yok. İlk tutmayan dizinizde bir daha dizi yazamaz hale geliyorsunuz. O yüzden orada yeterince politik, eleştirel davranamıyorsanız bu benim değil ülkenin medyasının sorunu. Twitter gibi veya T24 gibi uygun medya bulduğumda ağzıma geleni yine söylüyorum. Bir şey değişmiş değil benim için.


Yarın: Levent Cantek anlatıyor...

Yazarın Diğer Yazıları

Mevhibe Turay: Gırgır'ın satışında inanılmaz şeyler yaşandı, polislerle giriş-çıkış yasaklandı, hazırlanmış sayfalar basılsın diye camdan atıldı!

"O dönem üniversiteye giden arkadaşlarımız babalarının 4-5 katı maaş alıyorlardı. Oğuz Aral'a bu konuda hiç kimse haksızlık edemez. Sigortasızlık, Simavilerle ilgili artı bir de -daha yüksek bir para kazanabilme adına- tercihti. Hapishaneden karikatür gönderen arkadaşlara malzeme gönderirdik"

Kemal Gökhan Gürses: 12 yaşında çizmeye başladım, para ödemeleri heyecan vericiydi 

"Koşa koşa gidip kendime çizmeyi hep hayal ettiğim Schoeller marka kağıt ile iyi tarama ucu ve mürekkep aldım. Kalan parayla da yanlış hatırlamıyorsam bir kadife pantolon almıştım. Oğuz Abi bize her zaman iyi ödemeler yaptı..." 

Levent Cantek: 12 Eylül diktası yüzlerce insanı öldürdü, kaybetti, sürgün etti; Gırgır o rejimi gerçekten rahatsız etseydi yayımlanamazdı

"Gırgır'ın muhalifliği daha çok bulvar gazetelerini andırıyordu. Komik manşetleri olur o tür gazetelerin, içeride de vatandaşı kollayan ve hesap soran pahalılık haberleri. İşaret parmağını sallayan ve bağırarak 'yazan' köşe yazarları olur. Haldun Simavi gazeteleri nasılsa Gırgır da o kadar muhalif ve politikti"