15 Mayıs 2024

Müfredat taslağı: Mantıksız mantalite

Bu müfredat taslağını yazanlar, sanki kendi dünyalarından bakınca yazdıkları metnin nasıl eleştirileceğini, ne kadar tutarsız olduğunu görmüyorlar. Küçük yaşlardan itibaren otorite sahibi bir büyüğün tek yönlü ‘sohbetinden’, bir yerlerden bir şeyler duyulup bunların bilgi ve buluş sayılabildiği, büyüğün dediklerinin, tekrarlananların peşinen kabul edildiği, dayanağa gerek duyulmayan, kabulünden ibaret bir âlemde yaşamışlar

Çizgi: Tan Oral

Millî Eğitim Bakanlığının müfredat taslağını kamuoyunun tartışmasına açtığı süre bitti. Önce bir, sonra iki haftalık süre, sanki aslında bakanın müfredat değişikliği gibi son derece önemli bir konuyu topluma açma, görüş isteme gibi bir sorumluluğu yokmuş, böyle bir gerek de yokmuş gibi, dostlar alışverişte görsün gibisinden verilmiş oldu.

MEB sitesinde sadece bireyler fikirlerini yazabildiler: site kurumların taslak üzerine incelemelerini, raporlarını yüklemelerine açık değildi. Bir meslek örgütünün veya sivil toplum kuruluşunun profesyonel uzman ve yöneticileri kurumlarının çalışmalarını MEB sitesine yüklemek istediklerinde bunların kişisel görüşleri olduğunu beyan etmek zorunda kaldılar, aksi halde o yazı siteye yüklenemiyordu. İlgili kuruluşlar açıklamalarını kamuoyuna yaptılar. 

Ciddi eğitim kurumları eğitimin içeriği konusunda fikir ve tecrübe sahibi olurlar, önceden hazır donanımları ve süregiden çalışmaları vardır. Ama söz konusu süre işbu müfredat taslağı hakkında değerlendirme yapmaları için verildiğine göre işbu taslağı gördükten sonra üzerinde çalışmaları için yeterli süre gerekirdi.  

Taslağın görüşülmesi için çok kısa zaman verildiği gibi, bu taslağın önümüzdeki eğitim yılında uygulanması söz konusu ise gereken hazırlıklar için de hiçbir şekilde yeterli zaman yok. Bir pilot uygulama olması gerekir, söz konusu bile değil. İlkokullarda, orta öğretim matematik, fen ve diğer derslerde atanan öğretmen sayısı yetersiz. Öğretmenlerin yeni müfredata göre eğitimi, ders programlarının hazırlanması için zaman yok. Zaten öğretmenlerin önünde anlaşılabilir bir metin, bir rehber de yok.

Bu yeni müfredat acaba nasıl ölçülüp değerlendirilecek? Yeni müfredatta ölçülecek ‘eğitim çıktıları’ için bine yakın sayıda ‘gösterge’ var. Türk eğitim sistemini şekillendiren, aslında eğitimin büyük çarpıtıcısı olan, canına okuyan sınavlar şimdi nasıl yapılacak, neyi nasıl ölçecek?

Peki ders kitapları? Onlar olmazsa olmaz herhalde. Bu kalan zamanda bu kadar dersin kitabı nasıl yazılacak, gözden geçirilecek (gerek yok), basılacak? Bir şekilde bunun yapılabilmesi için çoktan tezgâha girmiş olduğu akla geliyor. Burada büyük bir ekonomik rant var. Aynı zamanda ideolojik rant da olmalı: bu ‘değerlerimizin’ bütün çocuklarımıza okutulacak kitaplarını hangi cemaatlerin değer uzmanları yazacak?

***

Prof. Üstün Ergüder Yetkin Report’daki yazısında Millî Eğitimi Cumhuriyetin ulus ve kültür inşası bağlamında ele alıyor. Millî Eğitimin bir yüzyıl boyunca eksikleri olsa da büyük başarılar sağladığını vurguluyor. Kanımca sistemin ortak paydası ve temel standardı laik bilgiye yani dünya bilgisine dayanmak ve gerçek becerilerle donatmayı hedeflemek olmalıdır. Millî Eğitim bu temel standart üzerinde, amaçlara yönelik çeşitlilikle gelişti. Dönem dönem geliştirilen ve verimli sonuçlar alınan okul sistemleri, sadece köy enstitüleri değil, köy okulları, öğretmen okulları, meslek okulları, teknik eğitim, devletin desteğiyle parasız eğitim, parasız yatılı okullar, fen liseleri, Anadolu liseleri gibi çeşitli eğitim sistemleri millî eğitimin standart gözetmek yerine merkezden kontrol eğiliminin ağır basmasıyla yok oldu, nitelikleri değiştirildi, tek tipleşti, kalite düştü. Sistemin giderek eğitimin kapsamına duyarlı olmaksızın, nitelik ve standartlar üzerine değil de merkezî otoriteye dayanır hale gelmesi siyasî kontrolü kolaylaştırdı. Şimdi gündemde öğretmen yetiştirme sisteminin de bir tarafa bırakılıp öğretmenlerin Öğretmen Akademisi diye MEB yönetiminde ne olduğu belli olmayan bir kalıptan geçirilmesi var.

Bu şekilde laik ve demokratik temeller görünmez, ciddiye alınmaz oldu, sonunda doğrudan Cumhuriyetin değerlerine ve azımsanmayacak kazanımlarına karşı bir siyasî akımın, Maarif modelinin hedefi oldu. Dünya bilgisiyle, akılla mantıkla ilgisi olmayan bir modelle karşı karşıyayız.

***

Açıklamaya çalışan herkes ortada anlaşılamaz, uygulanamaz bir taslak olduğunu görüyor. Müfredat Taslağının Ortak Metin kısmında ardarda yığılmış birçok anlaşılmaz karışık lâftan bir cümle örnek alalım:

“… Bu çerçevede değerler, geniş bir perspektifle sistemi bütünleyen anlamlı bir olgu olarak ele alınır; programların ruhunda tabii bir şekilde yer alır,”

Değerler bir olgu mudur? “Geniş bir perspektifle sistemi bütünleyen anlamlı bir olgu” yani nasıl bir olgudur? Böyle bir olgu nasıl oluyor da programların ruhunda tabiî bir şekilde (yani kendiliğinden, açıklamaya gerek bile olmayan şekilde) yer alıyor. Bunun gibi örnekler yığılıp gidiyor. Ahlâk sözü ediyorlar, eleştirilince ‘siz ahlâka karşı mısınız?’ diyorlar. Bir şeyin dersini okutursanız adını söylerseniz o şey hayata geçer sanıyorlar. Pek yeni, iddialı sözcükler, Türkiye Yüzyılı, 21. yüzyıl, yapay zekâ vs kullanılıyor. Bu yeni yüzyılda hangi bilgilerle nasıl yeni teknolojiler öğrenilecek, beceriler geliştirilecek? ‘Disiplinler arası’ lâfı sanki her konuyu değerler ve din dersleriyle ilişkilendirmek için kullanılıyor. Disiplinler arası bir alanda sağlam çalışmak için oraya dahil olan her bir disiplini iyi anlamak, hakkını vermek gerekir, disiplinler arası bilgi disiplinleri yan yana listelemek değildir. İlk ve orta öğretimde belli disiplinlerin temellerini doğru dürüst öğrenmek yeterli olmalı.

Eleştirenlerin birçok örnekle ve soruyla ortaya koyduğu gibi bu dayanaksız, mantık yapısı olmayan tasarıyı baştan kuvvetle reddetmek lâzım: anlamaya çalıştıkça varılan sonuç bu. Defalarca müfredat değişikliğinden ve giderek kötüleşen sonuçlardan sonra gelinen nokta. Şimdi ne yaptıklarını, nasıl işleyeceğini bilmedikleri, planlayamadıkları, anlaşılmaz bir eğitim modeli, tepeden aşağıya otoriteye bağlı, yukardan emir gelmeden bir şey yapılamayan bir ortamda bunu uygularlarsa ne olur? Dağınıklık, kaos, çöküş olur. Olsun?!

Peki nasıl bir kültürden, nasıl bir söylemden, nasıl bir dünyadan kaynaklanıyor bu girişim?

Öyle görünüyor ki siyasî hayatımızda, mahkemelerde, Anayasaya uyma konusunda, ekonomi politikalarında, her yerde hâkim olan mantıksızlık, bizatihi mantığın, tutarlılığın reddi geleceğimiz etkileyecek eğitim tartışmasında da karşımızda. Bu müfredat taslağını yazanlar sanki kendi dünyalarından bakınca yazdıkları metnin nasıl eleştirileceğini, ne kadar tutarsız olduğunu görmüyorlar. Küçük yaşlardan itibaren otorite sahibi bir büyüğün tek yönlü ‘sohbetinden’, bir yerlerden bir şeyler duyulup bunların bilgi ve buluş sayılabildiği, büyüğün dediklerinin, tekrarlananların peşinen kabul edildiği, dayanağa gerek duyulmayan, kabulünden ibaret bir âlemde yaşamışlar. Başka türlüsünü bilmiyorlar. Düşünemiyorlar. Maddî ve siyasî menfaatleri, ikballeri sürdükçe bu âlemi sürer gider (‘sürdürülebilir’) sanıyorlar. Pedagoji fikirleri de kendi içinden geçtikleri âlem gibi, ‘ağaç yaşken eğilir’ kalıbında. Çocuğun iyiliği için eğitim, yaşına uygun şekilde neyi, nasıl öğrenebilir gibi meseleleri de yok.

Bir de modern bilim batıdan geldiği için, batıya hayranlık, haset ve batıdan nefret kompleksini, batıyla ideolojik ve siyasi kavgalarını, aklın reddi noktasında veriyorlar. Oysa akıl batıya özgü değildir, evrenseldir. Ve Türkiye’nin aklını kullanabilen, aklına güvenen insanları ve kurumları da var.

 

Ali Alpar kimdir?

Astrofizikçi. Sabancı Üniversitesi Emeritus öğretim üyesi. Bilim Akademisinin kurucu başkanı.

1968'de Robert Akademi'den, 1972'de ODTÜ Fizik bölümünden mezun oldu. 1977'de Cambridge Üniversitesi'nden fizik doktorasını aldı.

Boğaziçi Üniversitesi, Columbia Üniversitesi, University of Illinois at Urbana-Champaign, TÜBİTAK Temel Bilimler Araştırma Enstitüsü, ODTÜ ve Sabancı Üniversitesi'nde çalıştı.

Araştırma alanları nötron yıldızları ve pulsarlardır.

1993-1997 arasında Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Konseyi, TÜBİTAK Bilim Kurulu ve TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları'nı başlatan yayın kurulu üyesiydi.

ODTÜ (1994) ve Sabancı Üniversitesi'nde (2003) mezuniyet sınıfı öğrencilerinin seçtiği en iyi öğretim üyesi ödüllerini aldı.

TÜBİTAK Teşvik Ödülü 1986, Sedat Simavi Ödülü 1988, TÜBİTAK-TWAS Bilim Ödülü 1992, ODTÜ Mustafa Parlar Vakfı Bilim Hizmet ve Onur Ödülü 2018 sahibi.

Hükümetin KHK ile Türkiye Bilimler Akademisine (TÜBA) üye tayin etmesi üzerine TÜBA'nın 82 aslî üyesinden istifa eden 52 üye arasındaydı. 25 Kasım 2011'de Bilim Akademisi'nin 17 kurucu üyesi arasında yer aldı.

2011-2021 yılları arasında Bilim Akademisi'nin ilk başkanlığını yaptı.

Türk Astronomi Derneği üyesi ve eski başkanı. Academia Europaea, American Philosophical Society, European Astronomical Society, International Astronomical Union üyesi.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tevhid-i Tedrisat, lâiklik, merkeziyetçilik

Tevhid-i Tedrisat ile başlayan Cumhuriyet eğitiminin çerçevesi lâiklikti. Eğitimin Cumhuriyeti yerleştirme, kültürü değiştirme yönünde bir bilinci, coğrafî ve sosyal anlamda yaygın olarak eğitimin halka ulaşması pragmatik hedefi vardı. Bunun sonucu olarak da buyruklara değil ihtiyaçlara, imkân ve fırsatlara yönelik bir çeşitlenme vardı

Siyaset içinde Adalar

Ortak iyinin anlaşılması ve korunması söz konusu olunca doğru bilginin tespiti ve buna dayanan doğru politikanın üretilmesi, bilinçli ve bilinçsiz yağma ve tahribata karşı ortak değerlerin korunması ihtiyacı var. Hem uzmanların hem de halkın deneyim, projelendirme, çözüm önerileri, hak savunuculuğu, şeffaflık açılarından katılımı gerekir. Kamu çıkarına aykırı yağma ve yolsuzluktan korunma için bağımsız kurumların denetlemesi (kuvvetler ayrılığı) kadar yine halkın katılımı sigorta işlevi görebilir

Bilim böyle bir şey değil - 2: Yeni müfredatta ortaöğretim fizik dersi programı

Maarif Modelinin girişindeki Ortak Metin’de “Bilim ve teknolojinin üretici ve yöneticisi olan, dijital yetkinliğe ve hayat boyu öğrenme kültürüne sahip fertler yetiştirmek hedeflenir” deniyor. Teknoloji tekrar tekrar vurgulanıyor. Lise ve üniversite eğitiminde fizik dersinin modern teknolojiye dönük olması için kuantum fiziğini anlatması lâzım