28 Ekim 2024 16:18
T24 Haber Merkezi
Zafer Partisi Sözcüsü Azmi Karamahmutoğlu gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Karamahmutoğlu, “Sayın Özgür Özel ise kurucusu Mustafa Kemal'in olduğu Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanlığı koltuğuna otururken, Atatürk Türkiyesini pay etme yoluna gitmiş ve ‘Kürtlere bir devlet teklif ediyorum’ diyerek Türkiye'yi poker masasına sürmüştür” dedi.
Zafer Partisi Sözcüsü Azmi Karamahmutoğlu, partisinin genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Çözüm süreci tartışmalarına değinen Karamahmutoğlu, konuşmasında terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan ile ilgili sözleri nedeniyle MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi eleştirdi. Karamahmutoğlu, “Şimdi bir ülke bayrağını ilan ettiği, bayrağını çektiği bir ülke ve bir devlet ilan etmiş olan bir terör örgütünün güya siyasal, demokratik, insancıl, insan haklarına dayalı hak ve özgürlüklere ilişkin taleplerini karşıladığınızda siz bu örgütün silah bırakabileceğine inanıyor musunuz” ifadelerini kullandı.
Karamahmutoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Mustafa Kemal Atatürk’ün kurucusu olduğu siyasi partinin genel başkanı 101 yıl sonra milletin içinden halkın bir bölümünü, bir kesimini ayırarak onlara bir devlet teklifinde bulunma gafletini, cüretini göstermiştir. Görmüş olduğu tepkiden sonra yaptığı açıklamalara baktığımızda bundan geri adım atma yoluna gitmiştir. Ancak taşımış olduğu zihniyeti açık etmesi bakımından çok önemlidir. MHP'nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin 2023 vizyonu diye ortaya koymuş olduğu, kavramlaştırdığı bu siyaseti daha sonra Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan sahiplenmiş ve 2023 vizyonu diye sürekli olarak işlemişti. Hem Devlet Bahçeli'nin hem AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın yaptığı açıklamalardan onların 2023 Türkiye vizyonunun aslında Cumhuriyet Türkiyesini tamamen değiştirmeye, dönüştürmeye dönük olduğunu anlamış bulunuyoruz. Çünkü 101 yıl önceki Cumhuriyet Türkiyesi üniter, tekil bir devlet olarak kurulmuştur. Laiklik temelleri esasının üzerinde kurulmuştur. Ve bir milli devlet, bir ulus devlet olarak kurulmuştur. Şimdi masaya getirilen tekliflere baktığımızda yapılan saldırılar saymış olduğum bu üç değerin üçüne de dönük olarak yapılan saldırılardır.
Kasaya konmuş olan MHP'nin bir anayasa değişikliği taslağı var. Diğer taraftan AKP'nin açıklamaktan mahcubiyet duyduğu, o yüzden parça parça açıklayıp bazen geri adım attığı yine bir anayasa değişikliği çalışması var. Fakat anlıyoruz ki bu anayasa değişikliği kişiye özel bir anayasa değişikliği. İçerisinde hem terör suçlusu olarak İmralı'da cezasını çekmekte olan terörist başı Abdullah Öcalan'a dönük kişisel af içeren bir anayasa değişikliği olmakla beraber hem de Cumhurbaşkanlığı görevinde ikinci ve son dönemini yaşamakta olan Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın bir kere daha tekrar tekrar seçilebilmesinin yolunu açacak yine kişiye özel değişiklikler içeren bir anayasa. Abdullah Öcalan’a af ile başlatılan tartışmaların aslında son bir yıldır mutfakta pişirilmekte olan bir yemeğin bugün önümüzde servis edilmiş hali olduğunu görüyoruz. Öyleyse acaba bu anayasa değişikliği PKK ile yapılacak olan müzakereler için bir ön hazırlık mıdır kuşkusu içimizi kemirmekte.
Sayın Devlet Bahçeli'nin Abdullah Öcalan açıklamasından sonra hazırlamış olduğu anayasa taslağı bizim gibi milyonlarca Türk milliyetçisini kaygılandırıyor, endişe içerisinde bırakıyor. Zira içeriğine ilişkin de kimsenin hiçbir bilgisi yok. Bu kaygımızın sebebi şudur. Ola ki Türk seçmeni bir hususu yanlış zannetme hatasına düşebilir. O da şu, Türk seçmeni Sayın Bahçeli'nin açıklamış olduğu Bahçeli'nin genel başkanlığındaki yönetimin ürettiği bu politikanın yani İmralı'daki caninin serbest bırakılmasının üstüne üstlük parlamentoya getirilip konuşturulmasının Türk milliyetçiliği siyasetinin geleneksel politikasının bir ürünü olduğunu zannedebilir. Oysa bu durum hiç de böyle değildir. Türk milliyetçileri genç bir seçmeninden akademisyenine ya da politikacılarına kadar Türk milliyetçiliği düşüncesine ve siyasetine sahip olan Türkler, Abdullah Öcalan ve PKK'ya ilişkin son bir haftada Devlet Bahçeli'nin başlatmasıyla onun öncülüğünde çizilen bu politikaların tamamen karşısındadır.
AKP Genel Başkanı Sayın Tayyip Erdoğan suyun derinliğini kendisi ölçmek yerine Sayın Bahçeli'yi ölçtürüyor. Fakat Sayın Bahçeli'de suyun derinliğini tek ayağını sokarak ölçmek yerine iki ayağını, iki bacağını birden suya sokarak suyun derinliğini ölçme yoluna gidiyor.
Sayın Özgür Özel ise kurucusu Mustafa Kemal'in olduğu Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanlığı koltuğuna otururken, Atatürk Türkiyesini pay etme yoluna gitmiş ve ‘Kürtlere bir devlet teklif ediyorum’ diyerek Türkiye'yi poker masasına sürmüştür.
Bugüne kadar gelirken PKK terör örgütünü ve onun siyasal kanadını anlama çabasıyla hareket eden bir Devlet Bahçeli profiliyle sürekli karşı karşıyayız. Örneğin bugün DEM Parti'nin öndeki siyasal aktörlerinden biri olan Ahmet Türk bilindiği gibi cezaevindeydi. Sağlık sebebiyle cezaevinden bırakılması gerektiğini söyleyen yine Sayın Bahçeli olmuştu. Sayın Bahçeli onu bıraktırmış, serbest bıraktırmıştı. Hasta olduğunu sağlık sebepleriyle özgürlüğüne kavuşması gerektiğini söylemişti. Fakat özgürlüğüne kavuştuktan sonra sağlığı da düzelen Ahmet Türk yine Tunç gibi, Demir gibi siyasetini yapmaya devam etti. Aynı Devlet Bahçeli devamıyla bu kez başka bir terör örgütü PKK değil de Fethullahçı Terör Örgütünün bir mensubu olan Mümtazer Türk Öne'nin serbest bırakılması için ortağı olduğu, müttefiki olduğu AKP'ye çağrıda bulunmuş ve bunu da sağlamıştır. FETÖ mensubu kumpas davalarının kalemşörü olan akıl hocalarından biri olan FETÖ mensubu Mümtazer Türköne'nin cezaevinden salıverilmesine ön ayak olmuş ve bunu sağlamıştır Sayın Devlet Bahçeli. MHP'nin bugün için genel başkanlığını elinde bulunduran Sayın Bahçeli şimdi de terörist başı Abdullah Öcalan'ın İmralı'dan serbest bırakılmasını ve üstüne tüy dikercesine Meclis’te gelip konuşma yapmasını istiyor.
Sadece Türk milliyetçileri değil, değişik siyasi görüşten bütün Türk vatandaşları Sayın Bahçeli'nin bu çıkışından rahatsızdır. Fakat benim bir ülkücü Türk milliyetçisi olarak özellikle rahatsız olduğum bir başka husus terminolojiye ilişkindir. Sayın Bahçeli'nin kullanmış olduğu jargon, Türk milliyetçilerinin jargonu değildir. Bu terminoloji yani tecrit kavramı, içinde tecrit kavramının geçmiş olduğu terminoloji DEM Partisi'ne, PKK'ya, PKK'nın siyasal kanadı olan kurum ve kuruluşlardaki insanların kullanmış olduğu bir kavramdır. Onlara aittir. Abdullah Öcalan'ın İmralı'da yatmış olduğu yerin adı Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu'dur. Yaşamakta olduğu da. Terör suçundan dolayı giymiş olduğu mahkumiyetin mahpusluğudur. Almış olduğu hapis cezasının mahkumiyetini çekmektedir, mahpusluğunu çekmektedir. Ortada bir tecrit yoktur. Fakat tecrit ve tutsak kavramları...
PKK'ya veya onun siyasal kanadına, DEM Partililere, HDP'lilere ilişkin kavramlardır. Şimdi eğer zihniyetiniz düşmanlarınız tarafından ele geçirilirse böyle dilinizi de kaybedersiniz. Başkasının kavramlarıyla düşünmeye başladığınızda başkasının diliyle konuşmaya başlar ve tecrit demeye başlarsınız.
Bir yanda Adalet ve Kalkınma Partisi ile onun müttefiki olan Devlet Bahçeli MHP'si, Devlet Bahçeli'nin aslında sadece kendisi demek daha doğru olacaktır. Çünkü oradaki arkadaşlarımız biliyoruz ki bu duruma tepkilidirler. MHP'deki milyonlar bu duruma tepkilidir. MHP'den 10 binlerin, 100 binlerin, 7 kişinin, 9 kişinin istifa etmesine gerek yoktur.
Milliyetçi Hareket Partisi'nden sadece tek bir kişinin istifa etmesi yeterlidir. Ve belki de çözümün kendisi olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes anayasamızın 101. maddesinin tanımıyla Türktür. Fakat şunu özellikle kayda geçirmek isterim ki, Adalet ve Kalkınma Partisi, Devlet Bahçeli MHP'sini yanına çekmiş olmakla, kendisine müttefik kılmış olmakla, Türk milliyetçiliği siyasetini kendisine müttefik kılmış zannetmesin. Türk Milliyetçiliği siyaseti kendisiyle bir dayanışma ve işbirliği halinde değildir. Çünkü Türk Milliyetçiliğinin temsiliyeti yalnızca ve tek başına Devlet Bahçeli MHP'sinde değildir.”
|
© Tüm hakları saklıdır.