Süddeutsche Zeitung ABD Başkanı Trump'ın ve Avrupa'nın kaybolan Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı olayına gösterdiği tepkiyi şöyle değerlendiriyor:
"Cumhurbaşkanı Erdoğan Kaşıkçı'nın kaybolmasıyla ilgili bilgileri sızdırmakla birlikte Suudi kraliyet ailesini resmen suçlamıyor ve delil göstermiyor. Deliller, Riyad'ı itirafa zorlaması umuduyla Washington'a iletiliyor. Donald Trump ise Ortadoğu ajandasına olayın aydınlatılmasından daha fazla önem veriyor. Trump, Suudi Arabistan'daki iş ilişkilerinin yanı sıra İran üzerindeki baskının artırılmasına çalışıyor. İran'ın petrol ihracatının önlenmesinde Suudilerin desteğine ihtiyacı var. Petrol fiyatlarının artması ABD'deki ara seçimleri etkileyebileceği gibi uluslararası alanda da Trump'ın taraftar bulmasına önemli bir engel oluşturabilir. Almanya, Avrupalı ortaklarıyla birlikte Kaşıkçı olayının aydınlatılması için baskı yapmalıdır. Riyad oralı olmaz ise, inandırıcılık açısından ilişkiler gözden geçirilmelidir. İlişkilerin bozulması siyasi çıkarlara ise zarar verebilir. Görüldüğü kadarıyla Avrupa'ya kötü seçenekler kalıyor. Avrupa, büyük önem verdiği bir bölgedeki çaresizliğini bir kez daha tecrübe etme tehlikesiyle karşılaşıyor.”
Frankfurter Rundschau gazetesi yorumunda Kaşıkçı olayına Almanya'da ses çıkarılmamasını şu satırlarla eleştiriyor:
"Bir rejim karşıtının işkenceyle öldürülmesini iş kazası sayan böylesine vicdansız bir tutum insan haklarıyla alay etmek anlamına gelir ve demokrasinin altını oyar. Daha da şaşırtıcı olanı Almanya'da çınlayan suskunluktur. Federal hükümet uslu bir şekilde olayın ‘hızlı ve inandırıcı bir şekilde aydınlatılmasını' istemekle yetiniyor. Ya Suudi Arabistan'da ekonomik çıkarları olan Alman özel sektörüne ne demeli? Siemens Yönetim Kurulu Başkanı Joe Kaeser'in ABD'li şirket patronlarının aksine Suudi Veliaht Prens'in davetini geri çevirme cesaretini gösterememesi utanç vericidir. İran'daki faaliyetlerini durdurmak zorunda kalmanın sıkıntısını çeken Siemens'in Suudi Arabistan'daki iş imkânlarını kaybetmek istememesi anlaşılabilir. Ancak böylesine barbarca bir eylemi sadece ayıplayarak geçiştirmesi, Batı'nın çaresizliğini itiraf etmesiyle eş anlamlıdır.”
Brüksel'deki Avrupa Birliği (AB) zirvesinin ilk gününde Brexit anlaşmasıyla ilgili ilerleme sağlanamadı. Frankfurter Allgemeine Zeitung İrlanda sınırına verilecek statünün belirlenememesinin anlaşmayı zora soktuğunu yazıyor:
"Sınır konusunun tatlıya bağlanması, karmaşıklığı ve siyasi sonuçlar doğuracak olması bakımından kolay olmayacak. Avrupa başkentlerindeki hissiyat, ‘sonumuz yaklaşıyor' ile son dakikada uzlaşma umudu arasında gidip geliyor. Son dakikada da olsa anlaşma sağlanması temenni edilir. Kıta Avrupa'sında ya da adada yaşayan aklı başında kimse ‘sert Brexit' olsun istemez. Bu ihtimale göre de hazırlık yapıldığı doğrudur. Tarafların bütün enerji ve yaratıcılıklarını anlaşma yoluyla sonuca ulaşma üzerinde yoğunlaştırması gerekir. Bunun için taviz vermek gerekiyorsa verilir.”
Reutlinger General-Anzeiger'in Brexit zirvesini konu alan yorumu ise şöyle:
"Uzlaşma ihtimali, AB ile Londra arasında tatminkâr mutabakat sağlanabileceği inancından değil, umutlardan güç alıyor. İngiltere Başbakanı May Brüksel'de bir kez daha izdivacın nasıl bozulabileceği hakkındaki görüşlerini anlattı. Ancak AB'nin boşanma şartlarının İngiltere tarafından dikte edilmesine rıza göstermeyeceği kesindir.”
DW,dpa,AFP/AG,DÇÜ
© Deutsche Welle Türkçe