10 Eylül 2023 13:35
Pelin Ünker
Kamuya ait eğitim yatırımlarının giderek azaldığı Türkiye'de yaklaşık 19 milyon öğrenci için yarın ders zili çalacak. 2023-2024 eğitim öğretim yılı da ekonomik sorunların gölgesinde açılıyor. Maddi yetersizlikler nedeniyle eğitime erişememe sorunu giderek artıyor.
DW Türkçe'ye konuşan Eğitim Reformu Girişimi'nden araştırmacı Kayıhan Kesbiç, resmi olarak açıklanan son güncel verilerin 2022'ye ait olduğunun altını çizerek, buna göre "zorunlu eğitim çağında" diye adlandırılan 6-17 yaş arasında 570 bin 293 çocuğun eğitim dışında kaldığına işaret ediyor.
Eğitim Reformu Girişimi'nin 2022 raporuna göre eğitim dışında kalan çocuk sayısı, okula başlama yaşı olan 6 yaşta 41 bin 940 iken, 7 yaştan itibaren 15 binin altına düşüyor. Ortaokula geçişle birlikte yeniden artışa geçen sayı, ortaöğretime başlangıç yaşı olan 14 yaşta 55 bin 665'e çıkıyor. Bu yaştan sonra da artmaya devam eden eğitim dışındaki çocuk sayısı, 17 yaşta en yüksek sayıya 161 bin 738'e yükseliyor.
Eğitim dışında kalan 570 bin 293 çocuğun 289 bin 502'sini kız çocukları, 280 bin 791'ini de erkek çocukları oluşturuyor.
Kesbiç, bunun nedenlerine bakıldığına sosyoekonomik koşulların ön plana çıktığını aktarıyor. Çocuk işçiliği eğitim dışına çıkmanın en önemli nedenlerinden biri.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) güncel verilerine göre 15-17 yaş grubunda iş gücüne katılan çocuk sayısının 2021'de yüzde 16,4 iken 2022'de yüzde 18,7'ye çıktığını belirten Kesbiç, "15-17 yaş grubundaki çocukların işgücüne katılımının arttığını söyleyebiliriz. Ancak verideki cinsiyet ayrımına baktığımız zaman oğlanların daha çok katıldığını, kızların katılmadığını görüyoruz. Bunun da şöyle bir nedeni var. TÜİK'in yaptığı araştırma hane dışındaki çalışma koşullarına bakıyor. Türkiye'de kız çocukları ise daha çok ev içi emek, bakım emeği faaliyetlerine katılarak eğitimden uzaklaşıyor" diyor.
Öte yandan Kesbiç, her çalışan çocuğun da eğitim dışına çıkmadığını vurguluyor. Bunun son zamanlarda daha fazla görüldüğüne işaret eden Kesbiç, ekliyor: "Çocuklar hem ev içinde hem dışında çalıştıkları için okula geç kalıyorlar. Daha fazla devamsızlık yapıyorlar, derslerine daha iyi hazırlanamıyorlar. Bu gibi sebepler de aslında birkaç yıl sonra belki eğitimden kopmasına sebep olabiliyor."
Milli Eğitim Bakanlığı'nın okul devamsızlığına dair verileri pandemiden bu yana yayınlamadığını ifade eden Kesbiç, izleme yapan kurumlar açısından bunun takibinin de zorlaştığını anlatıyor. Açık Öğretim Liseleri'ne kayıtlı öğrenci sayısının da yaş grubuna göre açıklanmadığını belirten Kesbiç, öğretime devam edenlerin kaçının çalışmak için açık öğretime geçtiğine dair net bir veri bulunmadığına dikkat çekiyor.
Hem çalışıp hem okuyanlara dair en güncel veri ise TÜİK'in 2019 Çocuk İşgücü Anketi'nde yer alıyor. Buna göre ekonomik faaliyette çalışan çocuk sayısı 5-11 yaş grubunda 32 bin, 12-14 yaş grubunda 114 bin, 15-17 yaş grubunda 574 bini buluyor. Bu çocukların 473 bini eğitime devam ederken 247 bini okuldan uzaklaşmış durumda.
Kesbiç, kız çocuklarındaki okullaşma oranı hakkında fikir verebilecek bir diğer göstergenin de erken zorla evlenmeler olduğunu söylüyor. 2022 verilerine göre 16-17 yaş kız çocuklarında zorla evlenmelerin resmi evliliklerin yüzde 2,3'ünü oluşturduğunu, oğlan çocuklarında da ise bu oranın yüzde 0,1 olarak kayda geçtiğini aktarıyor. Özel gereksinimli çocuklarda da liseye geçişle birlikte okullaşma oranının düştüğünü ifade eden Kesbiç, kız çocuklarında düşüşün daha fazla olduğunu belirterek ekliyor: "Bunun nedenleri arasında kız çocuklarının eğitim maliyetlerinin bir yük olarak görülmesi ya da kız çocukların şiddet ve cinsel saldırıya uğrama riski nedeniyle evde tutulması sayılabilir."
Deprem sonrasında mülteci ve Roman çocukların çoğunlukla ayrıştırılmış bölgelerde yaşadıklarını dile getiren Kesbiç, bu çocukların eğitim dışında olma sürecinin hızlanabileceğini, bu durumun yakından takip edilmesi gerektiğini anlatıyor.
6 Şubat'ta gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli depremlerin eğitim öğretime etkisinin eylül sonunda açıklanacak resmi rakamlarla belli olacağını, ancak resmi rakamların eğitim uzmanlarının sahadaki gözlemlerini ne kadar yansıtacağının belirsiz olduğunun altını çizen Kesbiç, "İlkokullarda nispeten katılımın olduğunu ama ortaokuldan liseye geçişle birlikte birçok öğrencilerin okula gelmediğini gözlemledik. Ayakta kalan hasarsız okulların ikili öğretime geçmesi, konteyner sınıflar, taşımalı eğitim gibi Bakanlığın sunduğu çeşitli çözümler var. Ancak bu çocukların ne kadarını kapsayacak süreç içinde görebileceğiz" diye konuşuyor.
DW Türkçe'ye konuşan Eğitim Sen MYK Üyesi ve Kadın Sekreteri Simge Yardım da Türkiye'de yaşanan ekonomik sıkıntıların bütün alanlar gibi eğitimi de olumsuz etkilediğine dikkat çekiyor.
Bu yıl okul kayıtları sürecinde velilerden yüksek miktarlarda bağış talep edildiğini dile getiren Yardım, "Eğitimin özelleştirilmesi ve ticarileştirilmesi öylesine yaygınlaştı ki kamu okulları da piyasa dinamiklerinin içine çekilerek özelleştirme pratiklerinin somut bir parçası haline geldi.
Geçen 20 yıl içinde bir velinin çocuğu için yaptığı eğitim harcaması katlanarak arttı. Yoksul semtlerde 2 bin TL ile başlayan 'bağış' talepleri, gelir düzeyi yüksek olan kimi semtlerde 100 bin liraya çıkabiliyor" diyor.
Okul hazırlıklarında velilerin en önemli gider kalemini kırtasiye harcamalarının oluşturduğunu vurgulayan Yardım, "Milyonlarca insanı etkileyen ekonomik kriz, TL'de yaşanan değer kaybı ve yüksek enflasyon nedeniyle diğer bütün harcama kalemlerinde olduğu gibi, kırtasiye harcamalarında da astronomik artışlar yaşandı. 2021 yılında ilkokula başlayan bir öğrenci için en ucuz zincir marketlerde 233,80 TL'ye alınan kırtasiye malzemeleri, 2022'de 640,25 TL'ye alınabilirken, 2023 yılında en az 1337,85 TL'ye alınabiliyor. Sadece son üç yılda velilerin öğrenciler için yapmış olduğu kırtasiye harcaması miktarı en az altı kat arttı" ifadelerini kullanıyor.
Yardım, bunların dışında velilerden 'ihtiyaç maddeleri' listesi adı altında 'A4 kağıdı, kağıt havlu, sıvı sabun, tuvalet kağıdı' gibi ürünlerin de talep edildiğini ekliyor.
Yardım'a göre Türkiye'de çalışanların büyük bölümünün asgari ücret ya da asgari ücrete yakın bir ücret aldığı dikkate alındığında velilerin, öğrencilerin zorunlu ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanacağı, özellikle birden fazla çocuğu okula gidecek olan dar gelirli ebeveynlerin zorunlu ihtiyaçları dahi karşılamasının mümkün olmadığı görülüyor.
Eğitim harcamalarının sadece eğitim öğretim döneminin başlangıcında değil, eğitim-öğretim yılı boyunca devam edeceğini vurgulayan Yardım, "Artan kantin fiyatları gibi pek çok harcama kalemi düşünüldüğünde ki veliler çocuklarının en temel yaşamsal ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanırken, yaşanan krizin tüm faturası halka kesilirken, eğitim giderlerini nasıl karşılayabilecekler" diyerek ekliyor: "Dolayısıyla bu durumun çocukların eğitim hakkı ihlallerine yol açması da kaçınılmaz olacaktır."
Mevcut gerçeklikte pek çok velinin çocuklarını okula göndermekte zorlanacağına, bu durumun okul terklerini ve çocuk işçiliğini artıracağına işaret eden Yardım'a göre özellikle kız çocukları açısından risk çok daha büyük.
Yardım, "Cinsiyet eşitsizliklerinin her geçen gün derinleştiği Türkiye'de ekonomik yetersizlik önce kız çocuklarının eğitimin dışına çıkmasına yol açacaktır. Yine son dönemlerde çocukların açık liseye geçiş yaparak çalıştığı gerçeğini de biliyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı 2022-2023 eğitim istatistiklerini henüz yayınlamadı ancak açık liseye kayıtlı öğrencinin artmış olduğunu öngörmek mümkün" diyor. Açık liselere geçişin büyük oranda çocuk işçiliği ve çocuk yaşta evlilikle ilişkili olduğunu ifade eden Yardım, Bakanlığın bu duruma ilişkin hiçbir politikası olmadığı gibi aksine açık liseye geçişi teşvik eden bir politikanın sürdürücüsü olmaya devam ettiğini söylüyor.
"Eğitim harcamalarının bir bütün olarak velilere yüklendiği ve ekonomik krizin her geçen gün derinleştiği süreçte, parasız eğitim ilkesini yok sayan, eşit eğitim hakkını sağlamayan Milli Eğitim Bakanlığı yaşanan okul terklerinin, artan çocuk işçiliği ve istismarının birinci dereceden sorumlusudur" ifadelerini kullanan Yardım, Türkiye'nin de imzacısı olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin her çocuğun eşit ve parasız eğitim hakkını tanımladığını, bu bağlamda yapılması gerekenin çocuğun üstün yararını esas alan, parasız, eşit, demokratik, kamusal bir eğitim sisteminin hayata geçirilmesi olduğunu vurguluyor.
Kayıhan Kesbiç de eğitim öğretime ilişkin mevcut tabloda olumsuzlukları azaltmak için aile ve eğitim desteklerinin önemine dikkat çekiyor. Nitelikli okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması ve maddi durumdan bağımsız herkes için erişebilir durumda olması gerektiğini vurgulayan Kesbiç, "Sosyoekonomik olarak verilecek burslar da daha efektif bir şekilde kullanılmalı. Çünkü eğitim yardımlarının da enflasyonla eridiğini görüyoruz" diyor.
Türkiye genelinde 6 bine yakın üyesi olan Öğrenci Veli Derneği de bir rapor yayınlayarak benzer sıkıntılara dikkat çekti.
Rapora göre 2002'de Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay yüzde 17,18 iken bu oran 2023 yılında 9,18'e geriledi. MEB bütçesinin merkezi yönetim bütçesine oranı 2022'de yüzde 10,79 iken, 2023 bütçesi mali bütçe kanun teklifi ile bu oran yüzde 9,64'e geriledi.
Toplamda 1,5 milyonu aşkın kız çocuğunun eğitim sisteminin dışında bırakıldığına işaret eden raporda açık öğretim, ortaokul ve liselerindeki öğrenci sayısının da 1 milyon 738 bin 198 ile zirveye ulaştığına işaret edildi. Raporda, "Mesleki eğitim merkezleri adıyla 9. sınıftan itibaren esnek çalışma koşullarında çalıştırılan öğrencilerin sayısı ise bir yıl içinde yüzde 784 artışla 1 milyon 405 bine ulaştı" tespitine yer verildi.
© Tüm hakları saklıdır.