Dünya

Mısır'da ordu müdahale için süre verdi, bundan sonra ne olacak?

Times gazetesinde Michael Binyon imzasıyla yayınlanan analizdeyse ülkedeki İslamcıların yenilgi korkusu yaşadıkları belirtiliyor

02 Temmuz 2013 11:01

Mısır ordusu, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'ye ve muhaliflere halkın taleplerini karşılamaları için 48 saat süre vererek, aksi takdirde kendi siyasi ''yol haritasını'' açıklayıp uygulanmasını sağlayacağını duyurdu.

Genelkurmay Başkanı General Abdülfettah el Sisi, ordunun herhangi bir şekilde siyasete taraf olmayacağını, ancak Mısır'ın ulusal güvenliğinin karşı karşıya kaldığı ''vahim tehlike'' karşısında harekete geçmek zorunda olduğunu vurguladı.

Genelkurmay Başkanı, yol haritasının uygulanmasının bütün taraflarla ve kendi ifadesiyle "görkemli devrimi" ileri taşımakta olan gençliğin katılımıyla sağlanacağını kaydetti. Açıklamada, Genelkurmay'ın Mursi'nin istifasını isteyip istemediği yönünde herhangi bir netlik bulunmadı.

Fransız Haber Ajansı AFP, ordunun açıklamasının duyurulmasının ardından Tahrir Meydanı'nda bulunanların sevinç çığlıkları attığını bildirdi. AFP Kahire sokaklarında araçların da kornalarını çalarak sevince destek verdiğini yazdı.

 

Bundan sonra ne olacak?

 

İngiltere ve Almanya gazetelerinde bu sabah, derin bir siyasi kriz içindeki Mısır’la ilgili analizler dikkat çekti. Guardian gazetesinin Ortadoğu uzmanı Ian Black, "Mısır’ın askerleri ülkenin kaderini yeniden kendi avuçları içine aldı" dedi.

Independent’ın deneyimli Orta Doğu muhabiri Robert Fisk, Mısır’dan kaleme aldığı yazısında Mısır ordusunun yönetime gelmesi durumda ülkenin birçok zorlukla karşı karşıya kalacağını vurguluyor. Mısır ordusunun gösterileri desteklediğini hatırlatan Fisk şöyle devam ediyor:

“Göstericiler bunun ne anlama geldiğini iyi düşünmeli. Laik Cezayirliler, Cezayir Ordusu’nun 1992 yılında, İslami Selamet Cephesi’nin kazanacak olduğu seçimlerin ikinci turunu ertelemesini desteklediler. Cezayirli generaller, dün Mısırlı askeri liderlerin çokça söylediği gibi, devletin ‘ulusal güvenliğinin’ tehlikede olduğunu belirttiler. Bunun ardından Cezayir’de 250 bin kişinin öldüğü bir iç savaş yaşandı.”

 

‘Kurulacak olan aptal bir cunta yönetimi ’

 

Fisk, ülkedeki olası bir askeri yönetimin Hüsnü Mübarek’in devrilmesinden sonra kurulanla aynı, aptal bir cunta yönetimiyle olacağını yazıyor.

“Özgür seçimlerle ilgili eski söylem basitti. Eğer İslamcıların seçimleri kazanmasına izin veriliyorsa ülkeyi yönetip yönetemeyeceklerini görürüz. Bu, Batı destekli diktatörlüklere ve Arap dünyasının askeri kliklerine muhalefet edenlerin her daim dillendirdikleri sloganlarıydı” diyen Fisk, Mursi’nin temel sorununsa tüm Mısır’ın devlet başkanı olamaması olduğunu belirtiyor.

Fisk, Mursi’nin iktidarı sırasında ‘Müslüman Kardeşler stili’ bir anayasa hazırladığını, insan haklarını ihlal eden adımlar attığını ve sandıkta aldığı yüzde 51 oyun onu bütün bir ülkenin devlet başkanı yapamadığını belirtikten sonra 2011 yılındaki devrimin taleplerini hatırlatıyor.

2011’de devrimin taleplerinin ‘ekmek, özgürlük, adalet ve saygı görmek’ olduğunu belirten Fisk, bunların Mursi hükümeti döneminde karşılanmadığını ancak öte yandan ordunun bunları karşılayacak durumda bulunmadığını belirtiyor.

 

‘İslamcıların yenilgi korkusu’

 

Times gazetesinde Michael Binyon imzasıyla yayınlanan analizdeyse ülkedeki İslamcıların yenilgi korkusu yaşadıkları belirtiliyor.

Binyon şöyle yazıyor:

“Devlet Başkanı ve yandaşları meşru bir şekilde seçildikleri konusunda ısrar ediyor ama dışarıdaki İslamcılar Mısır’ın ilk İslamcı hükümetinin devrilmesinin davalarına zarar vermesinden korkuyorlar. Mursi’ye, referanduma ya da seçimlere gitmesini öneriyorlar. Eğer Kahire yönetilemez hale gelirse General Abdel Ataha al-Sisi’nin başında olduğu ordu devreye girecek. Ama tam anlamıyla bir darbe olası görünmüyor. Savunma Bakanı Mursi’yi, muhalefeti ulusal birlik için kurulacak bir hükümete katılmaya davet etmeye zorlayacak.”

Binyon böyle bir senaryoda İslamcıların yenilmiş olduğunu belirttikten sonra soruyor:

“Peki bu, Mısır’ı kurtaracak mı?”

 

‘Mısır’ın kaderi ordunun elinde’

 

Guardian’ın Mısır'la ilgili haberlerineyse gazetenin Orta Doğu editörü Ian Black’in analizi eşlik ediyor.

Black Mısır’da bugünkü krizin adım adım geldiğini yazıyor ve ortaya çıkan son durumun emarelerinin aylar öncesinden ortada olduğunu belirtiyor.

Black şu yorumda bulunuyor:

“Müslüman Kardeşler’in ordunun son hareketine öfkesi, etkisizleştirmiş olduklarını düşündükleri askerlerin kendi üzerlerinde üstünlük sağladığı duygusuna sahip olduklarını yansıtıyor.”

Seçimle iktidara gelen Mursi’nin askeri yönetimden sivil yönetime geçiş sürecinde Savunma Bakanı Sisi’yi görece getirdiğini ve orduyla hükümetin bu yeni dönemde ortaklık kurduklarını belirten Black, zamanla bu ortaklığın zedelendiğini aktarıyor.

Black bu ayrışmanın kritik bir hal aldığı dönemi şöyle anlatıyor:

“Geçen Kasım ayında Anayasa Referandumu döneminde Sisi; Mursi’yi, bakanları ve farklı politik ve kamuoyuna mal olmuş figürleri sosyal diyaloga davet etti. Geçmişte de ordu kısıtlı ve taktiksel yollarla müdahalede bulunmuştu. Ama Sisi 23 Haziran’da açık bir şekilde, hükümet ve muhalefet yandaşları arasındaki çatışmaların kontrolden çıkması ve ülkeyi karanlık bir çatışma tüneline sürüklemesi durumunda ordunun devreye gireceği uyarısında bulundu. Tamarod hareketinin devam ettirdiği kitle gösteriliyle o an geldi çattı. Mısır’ın askerleri ülkenin kaderini yeniden kendi avuçları içine aldı.”

Devlet Başkanı Mursi aleyhine gösterilerin giderek büyüdüğü ve ordunun asayiş sağlanamadığı takdirde devreye girileceği yönünde ültimatom verdiği Mısır’daki duruma ilişkin Berliner Zeitung şu yorumu sunuyor okurlarına:

"Mısır'da yine kimsenin beklemediği bir şey oldu. 2011 Ocağında nasıl yüzbinlerce kişi Hüsnü Mübarek'e karşı barışçıl bir şekilde sokağa dökülmüş ve rejimin aşırı şiddetine karşı yılmamıştı, Mısırlılar şimdi de benzer bir cesaret örneği sergiliyorlar. Ancak muhalefet Mursi'yi makamından uzaklaştırabilmek, ülkeyi de krizden çıkarabilmek için gerçekçi senaryolar üretmekte hâlâ zorlanıyor. Fakat tüm tarafların kabul edeceği siyasi bir çözüm önerisi gelmediği takdirde, barışçıl protestolar şiddetli çatışmalara dönme tehlikesiyle karşı karşıya."

Die Welt gazetesinin Mısır’da sokağa dökülen halkın protestoları hakkındaki yorumu da şöyle:

"Mısır dini bir iç savaşa sürükleniyor. İki cephe de ödün vermeye yanaşmıyor. Bir yanda seçimle göreve gelen Devlet Başkanı Mursi’nin dinci muhafazakar destekçileri, diğer yanda ise birbirinden çok farklı grupların biraraya geldiği muhalefet. Böyle bir durumda bir uzlaşma nasıl mümkün olabilir? Yeni Mısır’ı hangi isim birleştirebilir? Kesin olan bir şey var, o da bu ismin Mursi olmadığı. Büyük şehirler tenzih edildiğinde, Mısır’ın İslam'ın koyu bir biçimde yaşandığı bir ülke olduğunu kabullenmek istemeyen muhalefeti de uyarmak gerek. Dinin topluma belli bir ölçüde nüfuz etmesine izin verilmediği ve dine yasalarla sınırlandırılmış belli bir hareket alanı tanınmadığı sürece Mısır huzura eremeyecek. İki taraf için de öğrenmenin vakti geldi."

İsviçre gazetesi Neue Zürcher Zeitung, Mısır’daki kitlesel protestolara ilişkin “Uzlaşmaz İki Kamp” başlıklı yorumunda şu görüşlere yer veriyor:

"Mısır şu anda uzlaşmaz iki kampa ayrılmış durumda: Bir tarafta İslamcılar, karşı tarafta ise seküler muhalefet ve eski yönetime bağlı insanlar bulunuyor. Uzlaşmaya kimse hazır değil. Şu anda arabuluculuk yapması muhtemel bir şahsiyet de görünmüyor. Ordu da ülkenin kaosa sürüklenme tehlikesi belirdiğinde müdahale edeceği konusunda uyarıda bulundu. Ancak generallerin günlük politikaya yeniden karışma gibi bir arzusu yok. Yandaşlar ve karşıtlar, pazar günü tek bir noktada görüş birliği içindeydiler. Bir yandan Devlet Başkanı Mursi kitlesel protesto gösterilerine rağmen istifayı düşünmüyor, öte yandan önümüzdeki günlerde, sokaklarda sonucu belirsiz bir iktidar mücadelesi yaşanacağını gösteriyor."

Sol liberal Fransız gazetesi Liberation'un aynı konudaki yorumuna geçiyoruz:

"Demokrasinin sadece seçimlere indirgenemeyeceği Mısır’da anlaşıldı. Sosyolog Smain Laacher, bir sosyal düzenin temellerini ve kemikleşmiş düşünce yapılarını değiştirmek için bir diktatörlüğü yıkmanın yeterli olmadığını yaptığı analizlerde saptıyor. Mısır’daki mitingler, değer yargıları, dinsel görüşler ya da felsefî düşüncelerin ötesinde ilk olarak sosyal sorunların insanları seferber ettiğini çok açık bir biçimde gözler önüne serdi. Ancak bu seferberliğin sonucunun ne olacağı belirsiz."

"
"