Gündem

Mehmet Altan: İktidar, PKK ile savaşarak HDP’nin oylarını düşürme planları kurup savaşı başlattı

"Türkiye’yi yönettikleri falan yok, ülkeyi rezil etmekten başka bir işe yaramıyorlar"

28 Eylül 2015 23:33

Mehmet Altan*

Tunceli’de şehit olan 39 yaşındaki Tabur Komutanı Binbaşı Yavuz Sonat Güzel’in acılı annesi Emine Güzel, insanoğlunun tadabileceği en ağır kederle feryat ediyor:

“Oğlum seni bekliyordum ben. Öldüm ben artık yaşayamam. Neredesin Tayyip? Haber verin.”

Neden birdenbire insanlarımız ölmeye başladı?

Anneler neden çığlık çığlığa acılar içinde kıvranıyor?

Neden her şehit cenazesinde insanlar suçluyu bulmak için Ankara’ya bakıyor?

 

*  *  *


Bu kanlı kaos sarmalı 32 gencimizin hayatını kaybettiği Suruç Katliamı ile başlamadı mı?

Ankara IŞİD’i suçlayıp, bu örgüte karşı savaşan koalisyona bu saldırı nedeniyle katılmadı mı?

Peki, şimdilerde IŞİD ya da IŞİD ile savaş konusunda tek kelime duyan var mı?

IŞİD’e üç bomba atıldıktan sonra birden bambaşka bir savaşın içine yuvarlandı Türkiye.

Siyasal iktidar el çabukluğuyla IŞİD’i denklemden çıkardı.

 

*  *  *


İktidar, seçimleri HDP ve Selahattin Demirtaş yüzünden kaybettiğini düşündüğü için, Suruç saldırısından iki gün sonra Ceylanpınar’da IŞİD’le ilişkili oldukları iddiasıyla PKK’nın hayâsızca öldürdüğü iki polis memurunun cenazesi üzerinden bugün içinde bulunduğumuz siyaseti geliştirdi.

Abdullah Öcalan ile sabah akşam görüşüp Selahattin Demirtaş’ı suçlayarak, her gün silahların susması için çağrıda bulunmasına rağmen HDP ile PKK özdeşliği kurarak, yeniden iktidar olma hayalini gerçekleştirmenin yolunu bu kanlı savaşta gördü.

Suruç’u ve IŞİD’i unutup, PKK ile savaşarak HDP’nin oylarını düşürme planları kurup savaşı başlattı.

İnsanların ölümleriyle oylarını artırma hesaplarına girişti.

Halkın şehit cenazelerinde kabaran öfkesi bu oyunun açığa çıkarıldığını gösteriyor.

İnsanlar, çocuklarının hangi siyasi ihtirasa kurban edildiğini biliyor ve suçluları affetmiyor.

 

*  *  *

 

Bizim iktidarın tam suçlarken aniden suçlamaktan vazgeçtiği tek grup IŞİD değil elbette.

Mısır darbesinden sonra iktidarın hedefinde duran Suudi Arabistan yönetimi de birdenbire unutuldu.

Suudi Arabistan yönetimi Mısır’da darbeci Sisi’yi desteklerken esip gürleyen güruh, Yasin El Kadı’nın uyarıları ertesinde dillerini yuttular… El Kadı’nın iktidarı korkutan tehditkâr sesi arşivlerde duruyor.

‘İşadamı’ Yasin El Kadı’nın Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Suudi Arabistan siyasetini kökten belirlediği aşikâr…

Kâbe’de vinç faciası olur, 107 hacı ölür, 238 kişi yaralanır, çıt yok…

Suudi Arabistan’ın keyfi yönetimi yüzünden bayramın ilk günü içlerinde Türk hacıların da olduğu 753 hacı göz göre göre ölür, İslam âleminin isyan ettiği bu katliama karşı içerdeki eleştirilerin önünde Recep Tayyip Erdoğan siyasi kalkan olur.

Öyle ki Suudi Arabistan Kralı Selman yaşanan Hac faciası sebebiyle Hac Bakanı, Mekke Belediye Başkanı ve Mekke Emniyet Müdürü’nü görevden alarak buradaki aldırmaz ihmalkârlığı kabullenirken, Recep Tayyip Erdoğan ‘kraldan çok kralcı’ bir yaklaşımla “kalkıp da illa Suudi Arabistan’a bir fatura, suçlusu buymuş gibi bir yaklaşımı doğru bulmuyoruz” der.

 

*  *  *

 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin politikaları siyasi iktidarın kişisel çıkarlarına ya da korkularına göre yön değiştirip duruyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Moskova’da Putin’le görüştü ve Ankara’nın Suriye politikası birdenbire 180 derecelik bir dönüş yaptı.

Putin görüşmesi öncesi “inşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. O gün de yakın. İnşallah Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camii’nde namazımızı da kılacağız. Bilali Habeşi’nin, İbn-i Arabî’nin türbesinde, Süleymaniye Külliyesi’nde, Hicaz demiryolu istasyonunda kardeşliğimiz için özgürce dua edeceğiz” palavraları vardı…

Putin sonrası ise “burada Esed’siz bu sürecin olması veya geçiş sürecinde belki Esed ile gidilme gibi bir şey olabilir ama asıl olması gereken muhalefetin, bir defa Esed’le zaten bir Suriye geleceğini kimse görmüyor” noktasına gelindi…

Böylesine dalgalana dalgalana, döne döne tutarsızlık şaheserleri yaratan bir iktidar Türkiye’yi yönettiğini sanıyor.

Yönettikleri falan yok, insanları öldürtmekten ve ülkeyi rezil etmekten başka bir işe yaramıyorlar.

 

*  *  *

 

Bu iktidar, kendi çıkarları ve muhteris hayalleriyle kör olmuş durumda.

Onlar hala olup biteni anlayamıyor.

Hâlbuki bugün olacakları eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, 23 Nisan 2012’de Neşe Düzel’e verdiği röportajda teker teker anlatmıştı.

“Suriye’de Beşar Esad yönetiminin gitmesi halinde, Mısır’daki gibi yerine konulacak bir askeriye yok. Esad’la birlikte askeriye de gidecek çünkü. O zaman ülkenin kaosa düşeceği kesin gibi. Eğer Esad, alternatifi doğru dürüst hazırlanmadan düşerse, asıl felaket o zaman olur! Çünkü iktidar sahipsiz kalır. Böyle bir kaosun çok boyutlu sonuçları olur.

Mesela Türkiye’ye göç akını yüz binlerin üzerine çıkar. Ayrıca Kürtler Suriye’de en organize muhalif kesim olduğundan, Kürtler açısından otonomi ilan etmek bir kaos ortamında çok kolay olacak. Türkiye’ye sınırdaş yerde bir otonom Kürt bölgesi oluşacak.”

Olacakları öngören gitti, Müslüman Kardeşler üzerinden halifelik rüyası görenler kaldı.

 

*  *  *

 

İktidarın bizi içinde yüzdürdüğü bu kanlı bulamacın başlangıç tarihlerinden biri iktidarı kaybettikleri 7 Haziran ise, bir diğeri de hısızlık yaparken suçüstü yakalandıkları 17-25 Aralık ve sonrasıdır.

Ancak kırılma noktalarından bir diğeri de Roboski Katliamı’dır.

Birkaç gündür Kemal Göktaş Cumhuriyet Gazetesi’nde bu katliamın üzerindeki kara örtüyü kaldırıyor.

Roboski’de çoğunluğu çocuk olan 34 vatandaşın savaş uçaklarıyla bombalanıp öldürülmesiyle ilgili dava dosyasındaki ifadeler, bombardımandan önce ilgili tüm askeri birliklerin sınıra yaklaşan grubun ‘terörist değil, kaçakçı olduğu’ konusunda Ankara’yı uyardıklarını ortaya koyuyor.

Buna rağmen Genelkurmay’ın bombalama kararı verdiği görülüyor.

Peki, Genelkurmay’a bombalama emrini kim verdi?

 

*  *  *


Çok fazla birikmiş olan iç ve dış yanlışın ödenmesi güç faturası kabarmış durumda. Ortaya çıkan tablo bunu gösteriyor.

Çocuklarının siyaseten öldürülmelerine isyan eden acılı insanlarımıza ‘karaktersiz’ diyen bir zihniyet, siyasal iktidardan gitmemek için her şeyi yapmaya, yakıp yıkmaya eğilimli dursa da Türkiye bunlara teslim olmayacak.

Çıkarları, korkuları, ihtirasları yüzünden ülkeyi bu hale getirenlere halk gereken dersi 1 Kasım’da verecek.

Az kaldı.


*Bu yazı gazete360.com'da yayımlanmıştır.

"
"