27 Eylül 2013 18:46
Reyhan Oksay - Cumhuriyet
(Kaynak: New Scientist, 14 Eylül 2013 )
Kediler bir muammadır. Öyle ki sahiplerinin bile hayvanlarını tam olarak tanıdıkları söylenemez. Uzun süredir kedilerin zihinsel yapılarını ve alışkanlıklarını araştıran antrozoologlar*, çıkarcı, nankör ve kibirli sanılan kedilerin aslında sevecen, uyumlu ve sıcak kanlı hayvanlar olduğunu ileri sürüyor.
Dünyanın en popüler evcil hayvanı kedidir; evde bakılan her üç kediye bir evcil köpek düşer. Çok sayıda insanın evinde kedi beslemesinin nedenlerinden biri, sıcakkanlı ve sokulgan olmaları, diğeri de kolay bakılmalarıdır; gereksinimlerinin bir çoğunu insana ihtiyaç duymadan kendileri halleder ve eğitilmeleri gerekmez. Gün içinde evde tek başlarında kalabilirler ve eve dönen sahiplerini büyük bir sevgiyle karşılarlar. Kısaca kedili bir yaşam hem kolay, hem de keyiflidir.
Bütün bunlara karşın kediler ulaşılmaz ve anlaşılması zor yaratıklardır. Oysa köpekler daha açık, dürüst ve uysaldır. Kediler sahiplerinin kendilerini oldukları gibi kabullenmelerini ister ama nasıl oldukları ile ilgili çok da açık vermezler.
Kedinin aklından ne geçtiğini anlamak, bazı davranışlarının nedenlerini kestirmek kolay değildir. Şimdi bilim, kedilerin bilinmeyen yönlerine, özellikle de insan ilişkilerindeki belirleyici unsurlara ışık tutuyor.
Kedi- insan ilişkisi çok eskilere dayanır. DNA araştırmalarından elde edilen bulgulara göre evcil kedilerin atası Arap yaban kedisi Felis silvestris lybica’dır. Bu hayvanın kökeni 10.000-15.000 yıl önceki Ortadoğu’ya dayanır.
Yaban kedilerini ilk kez evcilleştirmeye kalkan insanların Natufian’lar olduğu söyleniyor. Levant denilen Doğu Akdeniz bölgesinde 13.000 ile 10.000 yılları arasında yaşayan Natufian’lar tarımı ilk bulan insanlar olarak bilinir. Tarımın gelişmesiyle birlikte Natufian’lar fare istilasına uğradılar. Yaban kedileri büyük bir olasılıkla bu değerli yiyecekten yararlanmak için insanların yaşam alanlarına yanaştılar. Kedilerin tahıllarına zarar vermediğini fark eden yöre halkı, farelerden kurtulmak için kedilerin çevrelerinde barınmalarına izin verdiler.
Bu kediler, bugün bizim bildiğimiz ev kedilerinden farklıydı. Daha çok kırsal bölgeleri mesken tutan tilkilere benziyorlardı. Başka bir deyişle, insanların bulunduğu ortamlara uyumlu olmakla birlikte vahşi özelliklerini de koruyorlardı.
Kuşkusuz kedilerin fare avlamanın dışında başka özellikleri olduğu da gözden kaçmıyordu. Yumuşak tüyleri, sevimli bakışları, sokulganlıkları sayesinde zamanla evlerimizin baş köşesine yerleştiler. Ve binlerce yıldır yalnızca evlerimize değil, kalplerimize de yerleşmeyi başardılar.
Kediler evcilleştiler ama yabanıl özelliklerini hiçbir zaman kaybetmediler. Oysa köpekler, yabani ataları olan kurtlara göre köklü bir zihinsel değişim geçirmişlerdir. Ama kediler hâlâ vahşi avcı niteliklerini koruyor.
Kediler insanoğlunun eseri değil. Evcil hale gelen diğer tüm hayvanlardan farklı olarak, kendi yaşamları üzerindeki kontrollerini hiçbir zaman elden bırakmadılar. İstedikleri yere, istedikleri an gidebildikleri gibi, eşlerini de seçme özgürlüğüne sahipler. Kedilerin köpeklerden bir diğer farkı da çok az bir kısmının özel olarak yetiştirilmiş olmasıdır. Kimse evini korumak, sürülerini gütmek veya avlanmalarına yardımcı olmak için kedi beslemez. Kedilerin evcilleştirilmesi çoğunlukla doğal seleksiyon yoluyla gerçekleşmiştir. Kediler insanlarla birlikte evrilmiştir; insanların farkında olmadan boş bıraktıkları alanları izin almadan doldurmuşlardır.
Bu nedenle kedilerin tamamen evcilleşmiş olduğunu söyleyemeyiz; dolayısıyla davranışlarının büyük bir kısmı vahşi içgüdülerini yansıtır. Kedileri yakından tanımak için bu içgüdülerinin ne olduğunu daha iyi bilmek zorundayız.
Kediler sevecendir, ancak sevgilerini kime yönelteceklerine kendileri karar verir. Bunun de nedeni evrimsel geçmişlerinde gizlidir: Vahşi kediler genellikle tek başlarına yaşarlar ve diğer kedileri rakip olarak görürler. Bu nedenle evcilleştirilmiş kedilerin diğer kedilere doğal tepkisi kuşku, hatta korkudur.
Ne var ki kediler evcilleşme sürecinde ihtiyatlı davranışlarının bir kısmını yitirmiştir. Evcilleşmenin yarattığı koşullar -diğer kedilerle sıkı fıkı yaşama zorunluluğu, daha sonra insanlarla yakın bir bağ oluşturmaları vb.- kedilerin sosyal repertuvarlarını büyük ölçüde genişletmiştir.
Kedilerin sosyal yaşamları büyük bir olasılıkla tahıl ambarlarının çevresinde bir araya gelmeleriyle başlamıştır. Bu koşullarda bir kedinin, diğer kedilere karşı düşmanlığını devam ettirmesi, tahıl ambarındaki fare paylaşımında dejavantajlı konuma düşmesi anlamına gelir. Bugün bile yiyeceğin bol olduğu ortamlarda, -insanların kedilere izin verdiğini varsayarsak- yüzlerce kedi yan yana yaşayabilir.
Bu kolonilerde belirleyici etmen, genetik açıdan birbiriyle ilişkili dişilerin arasındaki işbirliğidir. Anne kediler, aynı soydan gelenlerin birbiriyle çiftleşmemesi için erkek yavruları birkaç aylık olduklarında topluluktan uzaklaştırır ve tek başlarına bırakır. Koloniler birden fazla aileden oluşuyorsa bu aileler birbirleriyle rekabete girer. Dolayısıyla kolonilere karmaşa hakim olur. Kediler çok sayıda dost edinme yeteneğinden yoksundur. Diğer primatlarda görüldüğü gibi aile grupları arasında işbirliği oluşturamazlar. Ve ayrıca gelişmiş bir uzlaşma yeteneğine de sahip değildirler.
Buna karşın haberleşme yetenekleri sayesinde sosyal yaşamlarında her zaman büyük kavgalar çıkmaz. Bunun için çok gelişmiş bir sinyalizasyon sistemleri vardır; bu sayede bir kedi diğer kedinin duygu durumunu ve niyetini anlayabilir.
Kedilerde en belirgin sinyal gönderme yolu, kuyruğunu havaya dikmesidir. Bir kolonide iki kedi birbirine yaklaştığı zaman, biri çoğunlukla kuyruğunu havaya kaldırır; diğer kedi de bu yakınlaşmaya sıcak bakıyorsa, aynısını yapar. Kuyruk kaldırma sinyali evcilleşme sırasında evrilmiş olabilir. Yabani kedi yavrusu annesine yaklaşırken kuyruğunu kaldırır. Yetişkin yabani kediler ise birbirlerine yaklaşırken kuyruklarını kaldırmazlar.
İki kedi arasındaki bu kuyruk kaldırma teatisi bittikten sonra, kafalarını ve vücutlarının yan taraflarını birbirine sürterler. Böylece ikisi arasında dostane bir ilişki kurulmuş olur.
Bir kedinin ev kedisi olmak için edinmesi gereken en önemli beceri, insanlarla ilişki kurmaktır. Bunun da çıkış noktası kediler arasındaki etkileşimdir.
Kediler doğduklarında insanlara yakın değildirler. İnsanlara güvenme eğilimi ile doğarlar ama bu eğilim bebekliklerinde, çok kısa bir süre için geçerlidir.
Köpekler üzerinde 1950’li yıllarda yapılan bir araştırma, köpek yavrularında “primer sosyalleşme dönemi” olduğunu gösterir. Köpek yavrusu bu dönemde insanlarla iletişim kurma konusunda duyarlıdır. Köpekler için bu dönem 7 ile 14 hafta arasıdır.
Böyle bir dönem kediler için de geçerlidir ama daha erken başlar. Bir kedi 4-8 haftalıkken düzenli olarak insanlarla birlikte olursa insanlarla güçlü bir bağ oluşturur. Eğer kedi 10 haftalık oluncaya kadar insanlarla bir arada bulunmamışsa, yaşamının geri kalan kısmında insanlardan korkar.
8 haftayı geçen bir kedi yavrusunda insanlarla ilişki kurmayı öğrenme becerisi birdenbire yok olmaz. Ömürlerinin birinci yılında, insanlarla nasıl ilişki kurulacağı konusunda çok şey öğrenebilirler.
Kedileri çıkarcı ve ikiyüzlü olarak değerlendirenler, kedilerin insanlara yakınlaşmasını yiyecek ve barınak sağlama gibi bir takım çıkar hesaplarına bağlarlar. Ancak insanların kedilere büyük bir muhabbetle bağlanmasının nedenleri fırsatçılıkla açıklanamaz. Kedilerin yüzlerindeki insana benzer özellikler bu nedenlerden biridir ama tek neden değildir. Kedileri bu kadar büyük bir hevesle evlerimize kabul etmemizin en önemli nedeni, kedilerin bizimle kurduğu ilişkinin cazibesidir.
Evcilleştirmenin ilk evrelerinde bile fare sayısının yeterli olmadığı koşullarda kedilerin beslenme ve barınma ihtiyaçlarının karşılanmasına insanlara ihtiyacı vardı. Bu dönemde yaşamını en iyi şekilde sürdüren kediler, insanları dostluklarıyla ödüllendirmeyi başaran kedilerdi.
İnsanların pek çoğu kedilere sevecenlikle yaklaşır. Acaba kediler bizim için ne gibi duygular besliyor olabilir? Kedilerin diğer kedilere sevgi gösterme becerisine sahip olduklarını biliyoruz. Dolayısıyla sahiplerine de sevgiyle yaklaşıyor olmaları çok büyük bir olasılıktır. Ancak bunu kanıtlamak oldukça zordur; dolayısıyla yalnızca davranışlarını inceleyerek bir sonuca varabiliriz.
Kedi sahipleri kedinin halinden memnun olup olmadığını mırıltısından anladıklarını öne sürerler. Ancak mırıltılar her zaman memnuniyet belirtisi olmayabilir. Bir kedi aç veya endişeli olduğu zamanda mırıltı çıkartır. Hatta bazı kedilerin öfkeli, stresli oldukları zamanlarda da bu sesi çıkarttığı biliniyor.
O zaman mırıltının her zaman kedinin duygularını yansıtma şekli olduğunu söyleyemeyiz. Davranış bilimcileri mırıltıyı insanları manipüle etme yöntemi olarak değerlendiriyor. Gözden kaçırdığımız, göz ardı ettiğimiz başka sinyallerin de olduğu açıktır.
Yetişkin kediler arasındaki karşılıklı sevgi ilişkisi, birbirlerini yalama ve sürtünme şeklinde kendini gösteriyor. Acaba aynı davranışları sahiplerine gösterdikleri zaman bu da bir sevgi belirtisi olabilir mi?
Pek çok kedi sahibini düzenli olarak yalar. Ancak bilim insanları bunun nedenini tam olarak çözmüş değil. Olası bir açıklama şu olabilir: Kedi, aralarındaki ilişki konusunda sahibine bir şeyler aktarmak istiyor olabilir. Yalamanın temel nedeni büyük bir olasılıkla sevgidir, çünkü birbirine düşman iki kedi hiçbir zaman birbirini yalamaz. İki kedinin birbirini niçin yaladığını tam olarak anlamadan bizi niçin yaladığını bilemeyiz.
Kedi sahipleri, kedilerine dokunmayı, yumuşak tüylerini okşamayı severler, çünkü bu zevkli ve yatıştırıcı bir temastır. Ayrıca kedinin de bundan zevk aldığını söylemek yanlış olmaz. Kedilerin pek çoğu kafalarının okşanmasından hoşlanır ve okşanma isteğini açıkça belli eder. Kaldı ki vücutlarının hangi bölgesinin okşanmasını istiyorlarsa, bunu vücut diliyle ifade ederler.
Dokunma kadar kalkık bir kuyruk da önemlidir; kuyruğun dikleşmesi kedinin sahibine duyduğu sevginin somut bir göstergesidir. Kuyruğu havada sahibine yaklaşan kedi, genellikle insanların bacaklarına sürtünür. Kimi kafasıyla, kimisi yan taraflarıyla, kimisi de kuyruklarıyla sürtünür. Hatta bazıları yakınlardaki eşyalara sürtünerek ilgi çekmeye çalışır.
Kediler, çoğunlukla beslenme saatlerine yakın sürtünme faaliyetlerini yoğunlaştırırlar. Bu nedenle sürtünmenin bir sevgi işareti olmadığı, yalnızca “beni doyur” anlamına geldiği iddia edilse de antrozoologlar bu iddiayı reddediyor. Sürtünmenin yalnızca yemek zamanı ile sınırlı olmadığına dikkat çeken bilim insanları, iki kedinin birbirlerine sürtünmelerinin yalnızca sevgi ifadesi olabileceğini söylüyor.
Kedilerin insanlarla iletişim kurmalarının bir yolu da miyavlamalarıdır. Miyavlamak kedinin doğal repertuarının bir kısmıdır, fakat bunu başka kediler ile haberleşmekte nadiren kullanırlar. Sokak kedilerinin miyavladığı pek görülmez. Kediler miyavlamayı bilerek doğarlar, ama bunu nerede ve nasıl kullanacaklarını zamanla öğrenirler.
Kediler miyavladıkları zaman sahiplerinin kendileriyle ilgilendiğini fark eder etmez, deneme yanılma yöntemiyle koşullara göre farklı sesler çıkartmayı öğrenirler. Bu şekilde kedi ve sahibi yalnızca ikisinin anlayacağı özel bir “dil” geliştirirler. Ve bu özel dili diğer kediler ve sahipleri anlamaz.
Kısaca kediler insanlarla iletişimde çok büyük bir esneklik sergiler. Bu da kedilerin soğuk ve kibirli olduğu yönündeki şöhretiyle uyuşmuyor.
Bütün bu karşılıklı sevgi gösterilerine karşın bir kedinin varlık nedeni, insanlarla kurduğu ilişki değildir. Kediler yaşadıkları mekân ilgili daha güçlü bir bağ kurarlar. İyi beslenen, kısırlaştırılmış bir kedi kendine özgü bir bölge oluşturma kaygısı gütmez. Yine de pek çoğu evin içinde küçük bir bölgeyi kontrolleri altında tutmak isterler ve evdeki diğer kedilerle burayı paylaşmak istemezler. Peki, atalarından kalan ve artık geçerliliği kalmayan bu davranışı tetikleyen nedir?
Günümüzün ev kedilerinin davranışları son 10.000 yılda evrilmiştir. 10.000 yıl öncesinde her kedinin bir avlanma bölgesi vardı ve bu bölgeyi başka hayvanlarla paylaşmaya katiyen razı gelmezdi.
Bugün pek çok ev kedisi, ne kadar iyi bakılırsa bakılsın evden kaçabilir ve kaybolur. Kedisi kaybolan insanların yaklaşık dörtte biri kaybolan kedilerinin bir gün dönüp geldiğini söyler.
Bu yeni bilgilerin ışığı altında kedilerimizin yaşantısında bir iyileşme, düzelme yaratmak mümkün olabilir mi?
*Antrozooji (insan-hayvan bilimi de denir) canlılar arasındaki etkileşimi inceler. Pek çok disiplini içinde barındıran antrozooloji, antropoloji, etoloji, tıp, psikoloji, veterinerlik ve zooloji gibi bilim dallarından yararlanır.
© Tüm hakları saklıdır.