Gezi davasında ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edilen Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala hakkında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği hak ihlali kararını uygulamayan iktidar, kendini çok tartışmalı gerekçelerle savundu. Bakanlar Komitesi’ne gönderilen savunmada, AİHM kararının uygulanmaması için “uydurulduğu” eleştirilerine yol açan casusluk suçlaması nedeniyle Kavala’nın tutuklandığı iddia edildi. AİHM’nin yetkisizlik nedeniyle başvuru için “kabul edilmezlik” kararı vermesi gerekirken Türkiye için yaptırım kararı verildiği savunuldu.
Gezi davasında yargılanan Kavala’nın beraat ve tahliyesine hükmedilmiş, cezaevinden daha çıkmadan, daha önce savcılığın tahliye ettiği eski bir dosya “casusluk” başlığıyla yeniden açılarak, yeniden tutuklama kararı verilmişti. Bunun ardından beraat ettiği Gezi davasını istinaf mahkemesi bozmuş, ilk kararı veren heyet de dağıtılmıştı. Yeni bir mahkemede yargılanan Kavala, Gezi davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmiş, cezası onanmıştı. Tüm bu süreç boyunca, Kavala’nın tutuklandığı aşamada, hak ihlali kararı veren, tahliyesine ve dosyanın kapatılmasına hükmeden AİHM’nin kararı uygulanmamıştı. Bu nedenle de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türkiye için “yaptırım” kararı almıştı.
12 soru, 12 yanıt
17-19 Eylül’de, Türkiye için uygulanacak yaptırım konusunda toplanan Bakanlar Komitesi, yeni bir gelişme olmaması nedeniyle, 24 Ekim’de yapılacak toplantıya kadar Türkiye’den somut bir adım atmasını istedi. Bu arada Türkiye, daha önce yöneltilen 12 soruya da yanıt verdi.
Gerekçe yine casusluk
Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan, Dışişleri Bakanlığı kanalıyla gönderilen yanıtlarda şu görüşler savunuldu:
“Kavala, iç hukuk yollarını tüketmeden AİHM’ye başvurmuştur. Başvurucunun tutuklu olduğu dosyaya ilişkin yeni AYM başvurusu yapılmış, bu başvuru sonuçlanmamıştır. Başvurucunun AYM önündeki başvuru sonuçlanmadan AİHM’ye gelmesi “başvuru yollarının tüketilmemesi sebebiyle kabul edilemezlik sebebidir.” AYM’nin önündeki başvuru yeni bir başvurudur. AYM’nin iş yükü göz önünde bulundurulmalıdır. Kavala’nın dosyasının AYM önünde hala sonuçlanmamış olması makul süreyi aşmaz, öngörülebilir ve kabul edilebilirdir.”
“Yerel mahkemeler bu yüzden uygulamadı”
Türkiye, AİHM kararının bugüne kadar uygulanmamasının sorumlusunun da yine AİHM olduğunu savundu. AİHM’nin ilk ihlal kararının Kavala’nın tutuklanmasına ilişkin olduğunu, bu ceza dosyasının sonuçlandığını belirtti. Ceza davası sonuçlanmadan önce Kavala’nın belirtien dosyadan tahliye edilip farklı bir dosyadan tutuklandığını, casusluk suçuyla verilen bu tutuklamaya ilişkin yargılamanın daha sonra sürdüğünü vurguladı. Yanıtta, “Başvurucunun tutukluluğunun sebebi, AİHM kararındaki dosya değil, yeni bir dosya olan TCK md. 328’deki casusluk suçlamasıdır. Bu yüzden de AİHM’nin öncelikle başvuru yollarının tüketilmemesinden kabul edilemezlik vermesi, daha sonra da 2019 tarihli önceki kararındaki bulgularla şimdiki dosyayı karıştırmaması gerekir” denildi.
“AKP üyesi hakim” sorusu
Türkiye, daha önce beraat kararı veren mahkemenin bazı üyeleri hakkında disiplin soruşturması açılması, mahkumiyet kararı veren heyette geçmişte AKP üyesi olan bir hakimin yer alması konularına da şu yanıtı verdi:
“Beraat kararı veren hakimlere farklı nedenlerle açılan disiplin soruşturması, ceza yargılaması üzerinde negatif bir etki yaratmamıştır. Disiplin soruşturması açılması, bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkını engellemez. Siyaseten angaje olduğu iddia edilen 13. Ceza Mahkemesi’ndeki yargıcın tarafsızlığını/ bağımsızlığını kaybettiğine dair hiçbir somut delil yoktur.”
“Açıklamaların etkisi yok”
Türkiye, iktidarın ve Cumhurbaşkanı’nın Kavala hakkındaki açıklamalarının yargılamaya etkisi olup olmadığı konusunda da “Başvurucuya dair hükümet görevlilerinin beyanlarının zamanlama, içerik ve bağlamı dikkate alındığında masumiyet karinesini zedeleyen bir husus yoktur çünkü başvuranın suçluluğuna dair bir değerlendirme içermemektedir” savunmasını yaptı.