İstanbul Sözleşmesi eylemine katıldıkları için 'kamu düzenini bozma' gerekçesiyle haklarında Denizli Valiliği'nce sınır dışı kararı verilen üç İranlı mülteci, Türkiye'de kalabilmek için Anayasa Mahkemesi'ne başvuracak.
20 Mart 2021'de Denizli Çınar Meydanı'nda düzenlenen İstanbul Sözleşmesi eylemine katılan Esmaeil Fattahi, Leili Faraji ve Zeinab Sahafi, 5 Nisan'da gözaltına alındı. Mohammad Pourakbari Kermani adlı dördüncü bir kişi ise gösteriye katılmamasına rağmen bu gruba dahil edildi.
Bir ay boyunca Aydın Geri Gönderme Merkezi'nde bekletilen ve ardından Denizli İdare Mahkemesi tarafından sınır dışı itirazları reddedilen mülteciler, haklarının ihlal edildiğini söylüyor; geri gönderme merkezinde yaşadıklarını anlatıyor.
"Hakaret ve şiddet normal bir şey"
BBC Türkçe'ye konuşan Esmaeil ve Leili, Aydın Merkezi'nde kaldıkları süre boyunca psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kaldıklarını ve görevliler tarafından ülkelerine gönüllü geri dönüş belgesi imzalamaya zorlandıklarını anlattı.
2015'ten beri Türkiye'de yaşayan ve şartlı mülteci başvurusunu kazanarak uluslararası koruma altına alınan Esmaeil, Aydın Geri Gönderme Merkezi'nde "hakaret ve şiddetin normal bir şey" olduğunu ve kaldığı süre boyunca can güvenliliğinden endişe ettiğini söyledi:
"Öyle ağır psikolojik baskı var ki... Bana sürekli Türkiye'ye ihanet ettiğimi, yasalara aykırı davrandığımı ve İran'a geri gönderileceğimi söylediler. Ben İran'da baskı ve şiddet gördüm. Merkez'de kaldığımda sürekli İran'a geri gönderilirsem başıma neler gelebileceğini düşündüm."
Esmaeil, geri gönderme merkezinde kalanlara baskı altında gönüllü geri gönderme belgesi imzalatıldığını, bu belgeyi imzalayanların ise ülkeden ayrılmak zorunda olduğunu belirtti.
Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi ve İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi'nin 2019 yılında ortak hazırladığı 'Sınır Dışı Uygulamaları ve Mültecilere Yönelik Hak İhlalleri Raporu'nda, sınır dışı edilen çok sayıda kişinin zorla gönüllü geri dönüş belgesi imzalamak zorunda bırakıldığı ve kolluk kuvvetleri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığı belirtiliyor.
Raporda Kilis Öncüpınar Geçici Barınma Merkezi'nde görevlilerin gönüllü geri dönüş belgesi imzalatmak için şiddet kullandıkları, "ya bu belgeyi imzalarsın ya da 6 ay burada kalırsın" şeklinde tehditlerde bulunduğu ifade ediliyor.
Raporda görüşüne başvurulan Valilik ve İl Göç İdaresi ise tüm bu hak ihlallerini inkar ederek hiç kimsenin zorla sınır dışı edilmediğini söylüyor.
"Katilmişim gibi davrandılar"
Leili, geri gönderme merkezine vardığında hasta olmasına rağmen uzun süre hastaneye götürülmediğini ve ilaçlarının verilmediğini paylaştı.
Hastaneye en sonunda götürüldüğünde ise kendisine tokat atıldığını söyleyen Leili, elleri ve ayaklarının bağlandığını, daha hızlı yürümesi için ittirildiğini ve yere düştüğünü anlattı:
"Bana katilmişim gibi davrandılar. Ellerimi yüzüme kapattım ki yüzüme değil ellerime vursunlar."
Aydın Geri Gönderme Merkezi'nde güvenlik görevlilerinin devamlı kaldıkları hücrelere gelip kendisini ve diğerlerini copla tehdit ettiğini de paylaşan Leili, orada kaldığı dönem boyunca birçok kez panik atak geçirdiğini söyledi.
Mülteciler, geri gönderme merkezinde geçirdikleri bir aylık süreden sonra kamuoyu desteğiyle serbest bırakıldı, ancak Denizli'den de ayrılmak zorunda kadı.
Esmaeil, "Bizi farklı şehirlere sürgün ettiler. Beni Afyonkarahisar'a, Leili'yi Sivas'a, Zeinab'ı Samsun'a gönderdiler" diye anlattı ve devam etti:
"Çalışma iznimiz yok, çalışamıyoruz. Çalışırsak kaçak işçi olarak polis bizi gözaltına alıp İran'a geri gönderebilir."
"Adeta bir hapishane mantığı"
Esmail ve Leili, geri gönderme merkezinde IŞİD sempatizanları ile hücre paylaştıklarını anlattı.
Leili, "IŞİD sempatizanları başörtümüz olmadığı için bize hakaret ediyordu" dedi.
Esmaeil ise Ramazan'da sahur saatlerinde güvenlik görevlilerinin odaların kapılarını tekmeleyerek insanları zorla uyandırdığını, hücrelerde havalandırma olmadığını ve dışarıyla bağlantılarının tamamen kesildiğini ekledi.
BBC Türkçe'ye konuşan CHP Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül, Aydın Geri Gönderme Merkezi de dahil olmak üzere ülkedeki birçok merkezde şiddet, darp, taciz, telefon ve avukat görüşü dışında dışarı çıkarılmama gibi hak ihlalleri yaşandığını belirtti.
Bülbül, "Geri gönderme merkezleri, adeta bir hapishane mantığı ile çalışıyor. Hukuka aykırı bir şekilde uzun sürelerde hürriyet bağlayıcı yerler haline geldi. Ne yazık ki bu durum Aydın Geri Gönderme Merkezi için de geçerli" dedi ve devam etti:
"Hak ihlallerinin önlenmesi için bu merkezlerin denetime açılması gerekir. Elbette bir denetim vardır. Ama bu denetimlerin doğru ve kanunlara uygun yapıldığını düşünmüyorum. O nedenle ivedilikle daha şeffaf ve hesap verebilir yerlere dönüştürülmeli."
Aydın Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı bu ifadeler ve geri gönderme merkezindeki koşullarla ilgili sorularımıza, haberin yayımlanma tarihine kadar yanıt vermedi.
Standartlaşmış bir uygulama yok
Mülteci hakları üzerinde çalışmalar yürüten Uluslararası Af Örgütü'nün Türkiye Kampanyalar Sorumlusu Damla Uğantaş, BBC Türkçe'ye, güvenlik görevlileri, göç idaresi ve geri gönderme merkezi görevlilerinin mültecilerin uluslararası sığınmaya erişimlerinde kilit önemde olduklarını belirtti.
Ancak Uğantaş, bu kurumlarda standartlaşmış bir uygulamanın olmamasının çok büyük bir sorun olduğunu ifade etti.
Uğantaş, "Geri gönderme merkezlerine alınan mülteciler çoğu zaman kime ulaşacaklarını ve nasıl bir yol izleneceğini bilmiyor. Mültecilerin bilgilendirilmeleri konusunda sıklıkla eksiklikler ve sorunlar yaşandığını biliyoruz. Geri gönderme merkezlerinde tutulan kişilerin bir hak ihlaline uğramaları halinde uygulanacak koruyucu tedbirler ve aktif soruşturma konusunda da yetersizlik söz konusu."
"Siyasi bir karar"
Aylardır Denizli dışında yaşamak zorunda kalan, çalışamayan ve her an sınır dışı edilecekleri korkusuyla hayatlarını sürdüren mültecilerin tek çaresi Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulunmak.
Sınır dışı kararının "hukuka aykırı" olduğunu söyleyen mültecilerin avukatı Buse Bergamalı, "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda toplantı ve gösteriye katılma hakkı herkese tanınmış bir hak ve yabancılar için getirilmiş herhangi bir kısıtlama mevcut değil. Maalesef İdari Mahkeme siyasi bir karar verdi ama bundan sonra bireysel başvuruda adaletin sağlanacağına inanıyorum" ifadesini kullandı.
"En ucuz işgücü"
Türkiye'de mültecilerin hak ihlalleri konusunda farkındalık yaratmaya çalışan Esmaeil, özellikle iş güvenliklerinin olmadığına dikkat çekti, izinsiz çalıştırıldıkları durumda ise sınır dışı edilebildiklerini söyledi:
"Mülteciler en ucuz işgücü olarak kötü şartlara maruz kalıyor. İş güvenliğimiz yok. Çocuk işçiler ve cinsel istismar gören kadınlar var. Biz daha güvenli ve demokratik bir ülkede yaşamak istiyoruz."
Uluslararası Af Örgütü'ne göre Türkiye'de yaklaşık 4 milyon mülteci bulunuyor. Ancak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın verilerine göre 2020 yılında yalnızca 123 bin 574 yabancı uyruklu kişinin çalışma izni vardı. Bunların yarısı ise mülteci değildi.
Uğantaş, "Suriyeli mültecilerin büyük bir bölümü kayıt altına alınmış olsa da İran, Afganistan gibi ülkelerden gelen mültecilerin büyük bölümü kayıtsız durumda. Kayıtsız kişiler sağlık ve eğitim gibi en temel haklara dahi erişemiyor. Dolayısıyla çalışırlarken de kayıt dışı çalışmak zorunda bırakılıyorlar" dedi ve devam etti:
"Türkiye'de çalışma izni ancak işveren tarafından başvurularak alınabiliyor. Dolayısıyla binlerce mülteci işverenin inisiyatifine terk ediliyor. Çoğu durumda işverenler maliyeti düşürmek için kişilerin çalışma iznine başvurmuyor. Yargı mekanizmalarına ise neredeyse hiç ulaşamıyorlar."