Ertuğrul Özkök
Dün oynanan Türkiye-Çekya maçı bittiğinde aklıma Real Madrid soyunma odasında yaşanan bir havlu fırlatma olayı geldi.
Aynı anda da şu soru takıldı:
Acaba şu an Fenerbahçe Teknik Direktörü Mourinho ve Real Madrid Teknik Direktörü Ancelotti, Arda Güler için ne düşünüyor?
Acaba Mourinho, “Hay Allah Fenerbahçe keşke bu çocuğu kaçırmasaydı mı” diyor?
Yoksa “İyi ki gitmiş benim seyirci ile aramı bozacak bir sorundan kurtulmuşum” mu?
Ancelotti acaba ne düşünüyor?
“İyi ki Arda'yla ilgili kararımı erken alıp onu takımdan göndermemişim” mi?
Yoksa “Avrupa Şampiyonası biter bitmez onu başka bir takıma kiralayacağız” mı?
Arkadaşlarım “Bu yazıyı bugün yayınlama” dedi
Aslında bu yazıyı Çekya maçından önce yazmıştım.
Ama konuştuğum futbolla ilgili arkadaşlarımın hemen hepsi “Şimdi yayınlama” dediler.
Çünkü hepsi Portekiz maçı sırasında “Arda’yı neden oynatmıyor” diye direktörü Montella’yı çok eleştiriyordu.
Dün Çekya maçının birinci devresi bittiğinde o arkadaşlarımın tamamı “Arda çıkarılmalı yerine Cenk Tosun gelmeli” diye WhatsApp mesajı yağdırıyordu.
Öyle de oldu…
Şunu bilelim ki, Montella, Arda Güler’i biraz da seyircinin baskısı ile oynattı.
Dünkü Çekya maçından sonra hissiyatım aynen şudur
Türkiye Milli Takmı’nın oynadığı üç maçtan sonra hissiyatım şudur; bir millet yetiştirebileceği en iyi oyunculardan birini elbirliği, gönül birliği ve sevgiyle yok etmeye çalışıyor.
Ben bu kalabalık içinde olamıyorum ve olmak istemiyorum.
Çünkü Arda Güler’den çok umutlu bir futbol seyircisiyim.
Ama iki yıldır görüyorum ki Arda Güler hem toplum hem yakınları tarafından ve hem de bizzat kendisi tarafından kötü değil çok kötü yönetiliyor.
Bunu anlamak için Arda’nın Gürcistan maçından sonraki mimiklerine, psikolojik hallerine ve sosyal medya paylaşımlarına bakmak yeterli.
O nedenle gözlemlerimi açıkça yazmak istiyorum.
Böyle giderse neler olabileceğini şimdiden çok açık görüyorum
Böyle giderse;
(*) BİR; Arda asla bir takım oyuncusu olamayacak.
(*) İKİ; sadece oyuncu olarak değil, takım psikolojisinin de dışında kalacak.
(*) ÜÇ; Arda bugüne kadar bırakın bir sezonu, tam bir maç performansını bile henüz ispatlamış bir oyuncu değil. Ama saha içindeki mimiklerine, hareketlerine, yüzünün aldığı ifadelere bakarsanız, kendisini henüz gelmediği, hak etmediği, ispat edemediği bir irtifada gördüğü anlaşılıyor.
Soralım: 24 milyon euro veren Ancelotti onu neden oynatmadı?
Arda’nın ve ona destek veren sevenlerinin şunu kendi kendine sorması lazım.
Hadi Fenerbahçe’de Jesus ona taktı ve ısrarla oynatmadı.
Real Madrid’de Ancelotti niye bütün sezon bekletti?
Onu bekletecek teknik direktör 24 milyon euro verip kadrosuna dahil eder miydi?
Cevabı çok basit.
Arda Güler psikolojik olarak hazır ama fizik olarak değil
Çünkü Arda Güler teknik kabiliyeti bakımından hazır olabilir ama fiziki olarak hazır değil.
Bence psikolojisi olarak da hiç hazır değil.
Her üç maçta bir sakatlanıyor.
Sakatlıkları uzun sürüyor.
Kasları henüz yeterince gelişmedi.
NBA basketçisi olsaydı bir maç bile oynayamazdı bu fizikle…
Ancelotti “top onu seviyor” derken iyi bir şey mi söyledi?
Ancelotti onun için “Top Arda”yı seviyor” dediğinde milletçe sevindik.
O sevinçle şu soruyu sormadık.
Ancelotti ne demek istedi?
Sizce bu bir övgü müydü?
Yoksa atılan gollerde topun tesadüfen ayağına gelmesinin zarif bir ifadesi mi?
Şimdi geliyorum Çekya maçı bittiğinde hatırladığım soyunma odası hikâyesine…
Real Madrid soyunma odasında yaşanan bir havlu fırlatma olayı
Mesut Özil’in hayatını anlattığı ve çok da beğendiğim kitabı, Real Madrid soyunma odasında başlıyordu.
Maçın devre arasında Teknik Direktör Mourinho, Mesut Özil’in oyununu beğenmediğini söyleyerek eleştiriyordu.
Özil biraz diklenir gibi olunca Mourinho şunu diyordu:
“Biliyorum sen Zidane olmak istiyorsun ama bu gidişle onun zerresi olamazsın…”
Bunlar Mesut Özil için en yıkıcı sözlerdi.
Elindeki havluyu atıyor ve giyinmeye gidiyordu.”
Bana göre bu Mesut Özil’in sonunu başlatan olaydı.
Oradan Arsenal’e gidecek ve bir futbolcu için düşülebilecek en kötü duruma düşecekti.
Sonra geldiği ve getirildiği Fenerbahçe dönemi ise tam bir felaketti.
Özil büyük bir futbolcuydu. Onu bitiren de yönetemediği psikolojisi oldu.
Arda Güleri bekleyen tehlike: 19 yaşında Mesut Özilleşme
Eminim Arda Güler çok iyi bir futbolcu olacak.
Ama korkarım ki, bugünkü psikolojisi, kendini daha bir yere gelmeden onun da çok ilerisinde bir yere konumlandırması, her golden sonra girdiği hava ve kendini hep takımın dışında bir varlık olarak görme psikolojisi nedeniyle, Mesut Özil’in kariyerinin zirvesinden tepetakla düşüşüne benzeyen bir çizgiye doğru gidebilir.
Ve onu çok seven hayranları olarak biz de çok büyük bir iyi niyetle onu oraya doğru itiyoruz.
Şimdi önümüzde çok zor bir Avusturya maçı var.
Montella ona ilk 11’de yer verecek mi emin değilim.
Vermezse, bu defa kimsenin ona diyeceği bir laf olmayacak.
Bu maçlar Arda Güler’in kariyerini de etkileyecek.
Henüz 19 yaşında eme bu yol ayırımına çok erken geldi.
Mourinho, kızdığı Mesut Özil’in kitabına neden önsöz yazdı
Bence ilk işi iyi bir menajerler anlaşıp, çok iyi bir psikiyatristle futbol ve saha psikolojisini de çalışmak olmalı.
Arda her şeyden önce kendini seyirciden gelen boğucu sevgi etkisinden kurtarmalıdır.
Seyirci psikolojisi nankördür. Tamamen zafere kenetlenmiştir.
Aşağı indirme gücü yukarı çıkarma gücünden daha kuvvetli ve hızlıdır.
Arda kafasını bu seyirciden ve golden sonra takım arkadaşları ile kucaklaşmadan önce o seyirciye koşup milli ve yerli mesajlar vermekten kurtarıp, önce atacağı gole ve o golü atmak için oynaması gereken takım oyununa verirse kendine büyük iyilik yapar.
Eminim böyle bir futbol kabiliyetine sahip genç oyuncu bunun rahatlıkla başarabilir.
Nitekim Mourinho da böyle düşünüyor olmalı ki, soyunma odasında ona en ağır sözlerle eleştirdiği Mesut Özil’in kitabın ön sözünü yazmayı severek kabul etti…
Çünkü Mesut Özil, dünyanın gelmiş geçmiş en iyi asist oyuncularından biriydi.
Özil’i bitiren kendi psikolojisi oldu.
Arda da büyük bir gol oyuncusu ve henüz 19 yaşında…
Eminim başaracaktır.
Soyunma odasında Mourinho’nun Mesut Özil’e söylediği en önemli şey şuydu:
“İki pas atıyorsun bu yeterli sanıyorsun. Oyun iki pastan ibaret değil.”
Aynı şeyi Arda Güler’e de söyleyemez miyiz:
“Bir gol atıyor ve seyirciye koşuyorsun. Oyun bundan ibaret değil.”
Avusturya maçında ilk 11’de yer bulursa ona şu tavsiyede bulunacağım:
“Eğer bir gol atarsan, seyirciden önce takım arkadaşlarına koş ve onlarla kucaklaş…”