Murat Kahraman, "Gökyüzünü Kaybeden Kartal" isimli kitabında, Dersim katliamına tanıklık etmiş Ermeni bir ailenin çocuğu Sarkis Gregoryan’ın anılarını ilk kez okura sunuyor. Hatıratta tüyler ürperten detaylar yer alıyor. Murat Kahraman'ın kaleme aldığı 'Dersimli Gregoryan Ailesinin Anıları/Gökyüzünü Kaybeden Kartal' katliamın bu tarafına dikkat çeken bir kitap . İletişim Yayınları'ndan çıkan çalışmada Kahraman, Dersim'in Hozat İlçes'ine bağlı Zımek Köyü'nde yaşanan katliama tanıklık edenlerin anılarını bir araya getiriyor.
Hale Kaplan Öz'ün Star gazetesinde yer alan haberine göre, kitabın büyük çoğunluğunu, artık hayatta olmayan Sarkis Gregoryan'ın hatıraları oluşturuyor. Sarkis'in tutuğu notları kardeşi Kevork Garbisyan, aslında Kahraman'a roman yazması için vermiş. Yazar anıların bu haliyle birebir aktarılmasını, kurgu içinde yoğrulmasından daha anlamlı bulduğunu söylüyor: "Sarkis amcanın bize bıraktığı günlük bir hazine değerindedir. Çünkü öldürülenlerin çetelesinin bile tutulmadığı bir yerde yaşanan acının çetelesini tutmak çok daha zor olmalıydı. Yani küçücük bir çocuğun yaşama ısrarla tutunma çabasını anlatan bu günlüğü ve tanıklıkları acıyla ama bir o kadar da sarsıntıyla okuyacağınızı düşünüyoruz."
'Askerlerden korkmuyorduk'
1937 ve 1938 yıllarında Türk Silahlı Kuvvetleri Dersim'e, binlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan bir harekat düzenledi. Cumhuriyet tarihinin en tartışmalı konularından olan 'Dersim Katliamı' başlığı altında yaşananı "Kemalistlerin ulus-devlet hırsı ve dinlerini dayatma çılgınlığı, en vahşi haliyle Dersim coğrafyasında vuku buldu. Farklı etnik, inanç ve yaşam kültürüne karşı etnik arındırmadan soykırıma uzanan devlet politikasının atış poligonu özellikle Dersim oldu" diyerek özetleyen Kahraman buradan sonra sözü, olaylar sırasında sadece 12 yaşında olan Sarkis'e bırakıyor:
"Yıllardan 1938, yaz sabahıydı... Biz askerlerden korkmuyorduk. Çünkü bir seneden fazladır ki onlarla beraberdik. Askerler bizim köyün üstündeki Beyaz Dağ'da çadır kurmuşlardı. Onlara her zaman ekmek, tereyağı ve yumurta götürür satardık. Biz onlara onlar da bize alışmışlardı. Onlardan bir kötülük beklemiyorduk. Hatta bir gün önce köyün ileri gelenleri dağa gitmiş oradaki alay komutanıyla konuşmuşlardı. Koyun, kuzu kesmiş hep beraber kebap yapıp yemişlerdi."
O sabah topladıkları herkesi kurşuna diziyor askerler. Katliamdan ölü taklidi yaparak kurtuluyor Sarkis. Sağ kalanların süngülenmesinin yarım saat sürdüğünü anlatıyor: "Dört tarafımızda kurulan makineli tüfeklerle kadın ve çocuklardan oluşan topluluğa durmadan ateş ediyorlardı. Ateş etme süresi aşağı yukarı yarım saat sürdü. Silah sesleri kesildikten sonra sağ kalanları süngülemeye başladılar. Ben vurulanların altında kalmıştım. Bana hiç kurşun isabet etmemişti. Askerler bizi süngüledikleri zaman ölü numarası yaptım. Sağ kalanları süngülemeleri yarım saat sürdü. Sonra gözlerimi açtım. 'Çekilmişlerdir' diye yavaş yavaş kalktım. Yanımda yatan anama baktım, vurulmuştu. Ablam ve kardeşim Zakar'a baktım, onlar da vurulmuştu."
Bundan sonraki günlerde Sarkis ve katliamdan sağ kurtulan birkaç akrabası dağda saklanıyor.
'Malın yerini söyle serbest kal'
Açlık, sefalet ve hastalıkla geçen 25 günün ardından sürgün başlıyor. Köye "gelen hükümet görevlileri kalanları toplayıp yola çıkarıyor. Yolda "Sizi götürüp tekrar eskisi gibi kıracaklar! Nerede saklı malınız varsa, bize söyleyin. Biz sizi serbest bırakırız" diye korkutarak mallarının yerini öğrendikleri köylüleri serbest bıraktıklarını anlatıyor Sarkis. Nihayetinde beraberindeki birkaç akrabası ile Uşak'ta bir köye yerleştiriliyor. Burada da tecrit sarsıyor aileyi. "Kuyruklu değiller, bunlar da bizim gibi insan" ifadeleri, o dönemde sürgünle geldikleri yerde nasıl bir 'şefkat ve misafirperverlik'le karşılandıklarının göstergesi. Sarkis Gregoryan'ın bundan sonraki hayatı göçebe ilerliyor ve Almanya'da nihayet buluyor.
Kitapta ayrıca Kevork Garbisyan ve diğer aile fertleri, Zımek Köyü'ndeki Kırmanç komşular ve dönemin farklı yaşlardaki tanıkları ile röportajlar da yer alıyor.
'Annemin öldürülmeden önce yaptığı ekmeği bulduk'
Katliamdan sağ kurtulanlar uzun süre dağda yaşıyor. Köylerine korka korka inip yakılmamış evlerde yiyecek arıyorlar. Korku her yerde çünkü askerler hala köy ve civarında. Sarkis Gregoryan o günleri şöyle anlatıyor: "Babam da bizim gibi ekmek aradı. Hemen buğday ambarının üstüne baktı. Ambarın altından kapağı çekmişler, üstündeki ekmekler ambarın içine düşmüştü. Babam oradan bir demet ekmek çıkardı. Ekmeğin yarısını kendi beline, diğer yarısını da benim ve kardeşimin beline sardı. O ekmekleri, kıyıma götürüldüğümüz gün annem pişirmiş ve ambarın üstüne bırakmıştı."