Ortadoğu yangın yeriyken, Türkiye ise çatışma, çeteleşme, açlık, yoksulluk ve adaletsizliklerle mücadele ediyor.
Ekmek ve Adalet Buluşmaları
Yasama dönemi kapandığından bu yana, "Ekmek ve Adalet Buluşmaları" adı altında Mardin'den Manisa'ya, Tekirdağ'dan Ağrı'ya kadar Türkiye'nin dört bir yanında işçilerle, çiftçilerle, gençlerle bir araya geldik. TÜİK "ekonomi güven veriyor" derken emeklilerle yaptığımız buluşmalar bize başka bir tablo sundu.
İzmir'deki bir emekli, "Eskiden alışveriş yaparken cebimizdeki paranın hesabını yapardık, şimdi ise faturalar yüzünden cebimizde para kalmıyor," diyor. İşte TÜİK'in bahsettiği bu. Mersin'deki sebze halinde bir esnaf, "Eskiden geceye kalan çürük sebzeleri atardık, şimdi ise çürük sebze-meyve kuyruğu oluşuyor," diye anlatıyor. İktidar, "Bizden önce yağ kuyrukları vardı" derken, şimdi halka çürük veya çürümeye yüz tutmuş meyve - sebze kuyrukları yaşatıyor.
Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları ile birlikte kent kent, köy köy dolaştık. Burada sorumluluk Meclis'e düşüyor. Türkiye Saray'ın koridorlarında yönetildikçe ekmek teknesi daha fazla batıyor, adalet daha çok çürüyor. "Yerliyiz ve milliyiz" diye övünenlere soruyoruz; bu nasıl bir millilik ki milleti soyup soğana çeviriyorsunuz? Bu soygun ve talan düzeninden bu Meclis hicap duymalı, esas sorumluluğunu yerine getirmeli, yeni bütçe döneminde ekmek, adalet ve barışı esas almalıdır.
Narin Güran cinayeti
Ankara'nın karanlık dehlizlerinde yapılan pazarlıklarda, sadece 8 yaşındaki Narin değil, bu ülkenin vicdanı da katledildi. Tüm bürokrasi ve devlet mekanizmaları, masum bir çocuğun trajik ölümü üzerine sessizce anlaşmış gibi duruyor.
Unutulacağını düşünenler yanılıyor; Narin'in ölümüne dair sorumluların peşini asla bırakmayacağız. Bu cinayeti tüm boyutlarıyla aydınlatmak için Meclis'e çağrıda bulunacağız. İnsan hakları örgütleri, demokratik kitle örgütleri ve çocuk kurumlarıyla birlikte, bu alçakça işlenen cinayetin hesabını sormak için bir araya geleceğiz. Narin'in sesi, adalet arayışımızla yankılanacak.
Yeni Anayasa tartışmaları
Bütün yaz boyunca Ankara'da Anayasa üzerine tartışmalar sürüyordu. Bu tartışmaların gölgesinde, ülkemizde AİHM kararlarının göz ardı edildiği, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin sürdüğü ve cezaevlerinin toplama kampına dönüştüğü bir gerçekliğe dikkat çekiyoruz. Bu koşullar altında, köklü bir değişimin kaçınılmaz olduğunu belirtiyoruz.
DEM Parti olarak hiçbir kesimin sembolleriyle ve değerleriyle sorunumuz olmadı, ancak, biz herkesi tek bir etnik kimliğe indirgeyen bir Anayasa'ya karşı çıkıyoruz ve yurttaşlık tanımının cesurca yeniden ele alınması gerektiğini söylüyoruz.
Ülkemizin başkenti veya resmi dili ile bir sorunumuz olmadığını, ancak her halkın kendi ana dilinde konuşma ve eğitim alma hakkının temel bir hak olduğunu vurguluyoruz. Ayrıca, tekçi ve inkarcı yaklaşımlarla bir yüzyıl daha yaşamamızı bekleyen bir Cumhuriyet anlayışına karşı çıkıyoruz ve gerçekten demokratik bir Cumhuriyet istiyoruz.
Mevcut Anayasa'nın sadece kötü bir kopyası olarak sunulan yeni taslaklar, ne yeni ne de demokratik bir anayasa yazmak anlamına gelir. Anayasa'nın her maddesinde 12 Eylül'ün ruhu ve kokusu hissedilmekte.
Muhalefete açık bir çağrı yapıyoruz: Değişim iddiasındaki bir muhalefet, tutucu olamaz ve ilk yüz yılın tekrarını yaşatma politikasını sürdüremez. Yeni ve demokratik bir Anayasa konusunda herkese açık çağrımızdır: Ön yargılarınızı bir kenara bırakın, gelin hep beraber demokratik ve özgürlükçü bir anayasa için çalışalım."