12 Ağustos 2014 15:20
CHP’li bir grup milletvekili basın toplantısı düzenleyerek, “Sayın genel başkan ve ekibi makamdan ayrılma ve kurultaya gitme sorumluluğunu göstermelidir” dedi.
CHP Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, TBMM Basın Merkezi’nde bir açıklama yaparak, Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP’nin yürüttüğü politikayı eleştirdi.
Tarhan’ın yaptığı açıklamada, “Ortada, ikinci tura taşıyabileceğimiz bir seçimi ilk turda kaybettik. Dünyada her hangi bir siyasal parti yoktur ki daha seçime girmeden kendi değer ve önermelerinden vazgeçip havlu atsın. Üstelik artı bir oy için ilkelerinden ödün verip, milyonlarcasını kaybetsin” ifadeleri dikkat çekti.
Tarhan’ın bu ortak açıklamada Türkiye’nin olağanüstü bir süreçten geçtiğinden bahisle, Atatürk döneminde CHP’nin rolünü özetlendi.
Son seçimde CHP’nin yasamayı kuşatan, kamplaştıran, baskıcı ve gerici anlayışa direnmesi gerektiğini belirtecek olan Tarhan, “asla tıpış tıpış bir parti olmamalıydı” vurgusu yapıldı.
Tarhan’a, İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler, Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum, Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, İstanbul Milletvekili Nur Serter ve Mersin Milletvekili İsa Gök destek verdi.
Emine Ülker Tarhan’ın yaptığı açıklama şöyle:
"Türkiye’de ilk kez halkoyu ile gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden yönetimler aksini söylese de muhalefet ağır bir yenilgi ile çıkmıştır.
Recep Tayyip Erdoğan’ın gezi ve ardından ortaya çıkan yolsuzluklar, yanlış dış politika tercihleri ile yıpranmış olduğu bir süreçte yapılan aday tercihi ile ne yazık ki Cumhurbaşkanlığı kendisine armağan edilmiştir. Recep Tayyip Erdoğan’ın, devletin tüm gücünü ve sınırsız para kaynaklarını kullanarak elde ettiği sonuç, gerçek bir başarı sayılamaz, ancak tercih edilen adayın özelliklerinin de sonuca doğrudan etkili olduğu kuşkusuzdur.
Ülkemiz olağanüstü bir süreçten geçiyor. Sınırda IŞİD görünenden daha derin ve yaygın bir ağa sahiptir ve yüzyılların kazanımı olan insan hak ve özgürlükleri, cinsiyet, ırk ve inanç eşitliğine dair ne varsa yanı başımızda hedeftir, bu acımasız yapı tarafından yok edilme riski taşımaktadır. Bu büyük tehlikenin yanı sıra parlamenter sisteme yönelik tehditler, devletin bir parti devleti halini alması, yargısal süreçlere ilişkin derin kuşkular, iktidarca terör örgütlerinin finanse edildiği iddiaları buna işaret etmektedir.
Günümüze benzer ve hatta daha ağır koşulların yaşandığı dönemlerde programında bağımsızlık ruhu yazılı olan CHP anlayışı bakın ne yapmıştır.
İşgalcilerin Ankara’yı top atışına tuttuğu günlerde bile Mustafa Kemal’in dayandığı temel, Anadolu halkı, inancı ve haksızlığa direnme gücü olmuştur. Bu yüzden manda talepleri elinin tersiyle itmiştir. Umudu ve halkına olan sarsılmaz inancıyla zaferi yakalamıştır.
12 Martta cuntaya karşı sivil demokratik inisiyatifi devreye koyan Ecevit, yine ilkelerine ve Anadolu halkına dayanarak ve cuntanın faşizmine karşı bir süre sonra iktidarı devralmıştır.
12 Eylül’ün acımasız darbe günlerinde, kitlesel tutuklamalara, işkencelere, yasaklara karşı direnerek, ilkelerine ve halka güvenerek bu dönemin ardından solun yeniden iktidar olmasının zeminini hazırlamıştır.
CHP kimliği zor zamanlarda ne yapmıştır özetledim. Tablo şu, teslim mi olmuştur, hayır önce kendi gücüne inanmış, halka anlatmış, onlara güvenmiş, güven vermiş ve kazanmıştır. Biz de bu olağanüstü koşullarda yargıyı ele geçiren, yasamayı kuşatan, kamplaştıran, baskıcı, gerici anlayışa teslim olmamalıydık. CHP direnmeliydi, asla tıpış tıpış bir parti olmamalıydı. Bu dönem kimlerin parti direncini kırdığı konusunda bir test dönemi olmuştur.
Çünkü söylemiştik, eminim halkın seçeceği ilk cumhurbaşkanı adayımız için partililerimiz, ülkedeki adaletsizlikleri kenardan izleyen değil, bunlarla savaşan birini görmek, onun için heyecanlanmak isterlerdi… Çatı, kölelik düzeniyle, kadının aşağılanmasıyla, baskılarla, taassup örtüsü örtülmüş hırsızlıklarla mücadelenin çatısı olsun isterlerdi. Her seferinde bir umutla sandığa koşan insanlarımız yine bir seçim akşamı başlarını eğmek istemezlerdi. İnandığı değerler için mücadele etmiş olmanın onurunu yaşamak isterlerdi. İlk turda herkes kendisini temsil eden bir adaya oy verseydi, katılım daha yüksek olmaz mıydı? Katılımı güçlendirecek bir formülle daha ilk turda rakibin kazanma ihtimali yok edilemez miydi? Sonuç ortada, ikinci tura taşıyabileceğimiz bir seçimi ilk turda kaybettik. Dünyada her hangi bir siyasal parti yoktur ki daha seçime girmeden kendi değer ve önermelerinden vazgeçip havlu atsın. Üstelik artı bir oy için ilkelerinden ödün verip, milyonlarcasını kaybetsin.
Partilerin kendi görüş ve düşüncelerini topluma anlatmak, kitlesini artırmak güven vermek, tabanıyla duygusal bağı korumak gibi bir görevleri olduğu unutulmuştu sanki. Enerji yoktu, umut yoktu, en önemlisi gerçek yok, kurgu vardı. Girdiğiniz her kabın şeklini alacağım derken sanki o kaba hapsolmuştunuz. Onun yöntemlerini uyguluyordunuz. Oysa biz yıllardır bütün birikimimizle RTE gibi adamlar ve onun zihniyeti ile mücadele ediyoruz. Onun gibi olmak istemiyoruz, ona benzeyerek oy almak filan da istemiyoruz. Onun zihniyetini kullanmıyoruz, biz başka bir ruhu temsil ediyoruz. Dün de öyleydik yarın da öyle olacağız.
Bir CHP'li için önümüze çekilen duvarlar aşılacak yerlerdi ama bize alışılacak yerler olduğu söylendi. "İçinizdeki itiraz ruhunu tutsak edin, ehlileşin her şeye alışın her söylediğimizi yapın" dendi… Birden bire zuhur eden bir adayı aslında kimin önerdiğini sorgulamamız dahi yasaklandı. CHP'yi bu çaresiz hale düşürenler şimdi mutlu mu? Kendi tabanına yabancılaştırmaktan, belleğini silip, kurucusunu unutturmaya çalışmaktan, gezide direnenleri terk etmekten ne kazandı?
Diyeceksiniz ki, kendince toplumdaki CHP algısı değiştirilmeye çalışıyor. Ama CHP algısı toplumda gerekli bir algı da olabilir o algının içine gönüllü olarak girebilecek çok sayıda insan da olabilir mi olabilir. Bize oy veren insanlar yüreklerinde şu soruyu sormadılar mı? Bu tercihle siz bu ülkede artık bize ihtiyaç yok mu demek istiyorsunuz. Oysa ben, biz sandığınız kadar az değiliz demiştim hala öyle olduğuna inanıyorum.
Onlarca siyasi partinin adayı olan bir adayın onların toplam oyundan % 8,5 düşük oy almasını bir “başarı” olarak nitelemek ise, tabanının aklı ile alay etmektir. Doğrusu ise şudur, halka umut verecek, Türkiye’yi ve sorunlarını bilen ve Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhuriyetle hesaplaşmasını sonlandıracak, yolsuzluklarını yüzüne vuracak, hesap soracak bir aday çıkartılamamış olması, CHP Yönetimi adına ağır bir yenilgidir. RTE'nin icraatlarına hayranlık duyan ve bizim mücadele ettiğimiz bir anlayışla gayet uyumlu olduğunu deklare edeni sahiplenmek aslında bir bakıma “yalancıdan başbakan da olur, cumhurbaşkanı da” demektir.
Bir başka sorun sol şeridin boş bırakılmasıdır. Siyaset boşluk kaldırmaz. Demirtaş’ın oy artışının da sorumlusu solun evrensel ilkelerini, çoğulculuk, katılımcılık, eşitlik, adalet, dayanışma, emeğin önceliği, kadın hakları ve ezilenlerle ilgili bir kelam etmeyi unutan muhafazakar elitizme teslim olan bu anlayıştır. Nasıl bir halkçılıktır bu söyleyin?.
CHP seçmeni incinmiş ancak yine de mücadelesini “başarı” umuduyla sürdürmüştür. Suçlamak yerine sergilediği tavırdan alınacak mesajlar vardır. Umarım bu mesaj işe yarar ve bu kaybettiğimiz son seçim olur.
Evet, CHP ya kendini kandırmaya devam edecek ya da yeni bir yol seçecektir. CHP başkaları gibi olmaya çalıştı ve kaybetti. Çok üzgünüz, tercihin yanlış olduğunu söyledik, ama dışlandık. bu tercihle Erdoğan kaybetseydi bile, rakibini belirleyebildiğine, kendi anlayışını muhalefete dayatabildiğine göre peşinen bu yarışın galibiydi zaten.
Muhalefetin bu haliyle sözde başkanlık, özde ise babadan kızına intikali hesaplanan post modern hanedanlık sistemine engel olamayacağı anlaşılmaktadır. bugün statükocu RTE’dir. İktidarının değişmesini istemediğinden muhalefet yapısının ve de zihniyetinin de değişmemesinden yanadır. Ancak toplumun dinamizmi tüm diğer dinamiklerin ötesinde bir güce sahiptir ve tüm statükoları da paramparça edecektir. Hele ki 12 yıldır iyice kirlenmiş ve de yozlaşmış bir saltanat minyatürünü.-Yapılması gereken, çok hızlı bir şekilde yeni bir modele dayalı kitlesel, kapsayıcı bir toplumsal muhalefet dinamiğini oluşturmaktır. Geniş kitlelerce hayalini kurmanın dahi unutturulmuş olduğu iktidarı demokratik yollarla elde etmektir.
Ve son on iki yılın kırıp döktüğü, bozup yozlaştırdığı tüm alanlarda “restorasyon” faaliyetine girilerek “geleceğin Türkiye’sini” inşa etmektir. Zor şartlar, güçlü kadroları bulur çıkarır tarih önüne. Ve her tarih döneminin de kendi koşullarında gerekli savunma refleksini var kılacağından kimsenin kuşkusu olmaması gerekir.
CHP’nin programından sürekli ödün verilerek sürdürülen bu muhalefet anlayışında artık sona gelinmiştir. ”Risk alındığı” ifade edilen Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki sonucun başarısızlık olduğu görülmeli ve gereği yapılmalıdır. Tabanının beklentisi budur. Sayın genel başkan ve ekibi makamdan ayrılma ve kurultaya gitme sorumluluğunu göstermelidir.
Muhalefet olarak zayıf kaldık ve güçlü direnç hatları oluşturmadık. Bu döngü artık kırılmalıdır. Özellikle IŞİD'in sınırlarımızı zorladığı ve bunun sessizlikle izlendiği bugünlerde güçlü bir laik direncin varlığı şarttır. Biz, kanımıza bulaştırılmak istenen ve içimizdeki direniş ruhunu yatıştıracak hiçbir sakinleştiriciyi kabul etmiyoruz. ideolojimizin temel dayanakları üç ana kaynaktır : devrimler ve altı ok , Sosyal demokrasinin evrensel kuralları ve Anadolu ve Trakya’nın tarihsel ve felsefi birikimi. Bunu asla unutmadan artık bu son musibetten kazanma arzusunu söküp çıkartmalıyız.
Bu sonuç partimizin varlık-yokluk sürecine girdiğini, önümüzdeki genel seçimlerinden zaferle çıkmak bir yana ana muhalefet özelliğini dahi yitirme riski ile karşı karşıya kaldığını göstermektedir. Bu açık ve yakın tehlike karşısında, gerçek sorumluluk sahibi kurultay delegelerimizi partimizin ve ülkemizin geleceğine sahip çıkmaya çağırıyoruz."
© Tüm hakları saklıdır.