Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç, "Arap yöneticilerinin zahirde Filistin için ağladıklarını ama hakikatte İsrail’le iş tuttuklarını tespit edebiliyoruz. Türkiye’nin Filistin ilgisi Araplarınkinden farklı değil. Filistin için ağlıyoruz ama İsrail’le iş tutuyoruz" dedi.
"Uzun yıllar İsrail’in OECD’deki üyeliğine uygulanan vetoyu Türkiye kaldırttı" diyen Bulaç, "Filistin yönetimi Türkiye’den veto hakkını kullanması için Başbakan Erdoğan’a mektup yazdı, kaale alınmadı" ifadesini kullandı.
Ali Bulaç'ın Zaman gazetesinde "Filistin için ağla, İsrail’le iş tut!" başlığıyla yayımlanan (24 Temmuz 2014) yazısı şöyle:
İsrail’in mutad hale getirdiği Gazze saldırısı ne ilktir ne son olacaktır. Daha uzun süre İsrail bu saldırılara devam edecektir. Mağrip’ten Cava adalarına Müslüman halklardan İsrail’e büyük öfke var ama yönetimler, tıpkı Batı hükümetlerinin kendi kamuoylarının sahici tepkisini felç ettiği gibi İslam dünyasındaki tepkileri de felç ediyorlar.
İslam ülkelerinin liderleri kuşkusuz zahirde İsrail’e karşı tepkililer. Ama zamirlerinde aynı tepkiyi gösterdikleri şüpheli. Ehl-i Beyt’in Kerbela’da uğradığı büyük katliamdan sonra politikada çifte tutum yürütenler için söylenmiş sözler var: “Onlar Hüseyin için ağlıyor ama Yezid’le işbirliği yapıyorlar.” Diğeri şudur: “Dilleri Ali ile, kalpleri Muaviye iledir.” Tabii ki kimsenin hakiki niyetini kalbine bakarak bilemeyiz, herkesin hesabı Allah’a! Biz zahire göre hükmederiz. Ülke yönetimlerinin İsrail ve Filistin’le ilgili politik tutumlarına baktığımızda özellikle Arap yöneticilerinin zahirde Filistin için ağladıklarını ama hakikatte İsrail’le iş tuttuklarını tespit edebiliyoruz. Bunun böyle olduğunu ortaya koyacak bazı somut veriler var.
Bunun çarpıcı örneklerinden biri bugün Şam’dan kopardığı Hamas liderlerine ev sahipliği yapan Katar’dır. Mevcut durumda son Gazze saldırısında Türkiye-Katar-Hamas ekseninin hem bölge ülkelerinden hem El Fetih’ten farklı tutum takip ettiği, hatta ateşkesi bu ittifakın bozduğu iddia ediliyor, bence kanıtlanmadığı için “iddia” olarak kalıyor. İsrail’in geçen seçimlerinde Likud Partisi lideri Benyamin Netanyahu, dünyadaki Yahudi lobilerinden mali destek aldı ama Katar’ın da Netanyahu’ya 3 milyon dolar bağış yapacağı kimsenin aklına gelmezdi. Bu haberi İsrail Kanal-1 ekranlarına taşıdığında herkes şaşırdı. Bu iddiayı ortaya atan Kadima Partisi lideri Tzipi Livni’ye bakılırsa, aynı Katar “İsrail Evimiz Partisi” lideri Avigdor Lieberman’ın seçim kampanyası için de 2 milyon dolar bağışta bulunmuş.
Bunlar iddia da olsa fiili durum maalesef bu yönde. İsrail’in petrol ihtiyacını Körfez monarşileri, doğalgazını Mısır karşılıyor. İsrail’in bölge ülkeleriyle ticareti sürüyor. Suudi Arabistan’ın İran’ı vurması için İsrail’i teşvik ettiği sır değil.
Liderler neden Filistin için ağlar? Çünkü siyonizme, İsrail devletinin ölçü tanımaz katliamlarına muazzam bir öfke var. Kimse açıktan İsrail’in yanında yer alamaz. Filistin, çok fonksiyonel, siyasi kazancı, popüler rantı yüksek bir sömürü konusudur. Yazık ki Türkiye’nin Filistin ilgisi de Araplarınkinden farklı değil. Filistin için ağlıyoruz ama İsrail’le iş tutuyoruz. İki üç yazıyla bu konuyu ele alacağım. Bugün diplomasiden başlayalım:
1) Uzun yıllar İsrail’in OECD’deki üyeliğine uygulanan vetoyu Türkiye kaldırttı. Filistin yönetimi Türkiye’den veto hakkını kullanması için Başbakan Erdoğan’a mektup yazdı, kaale alınmadı. Mektupta Aralık-2008/Ocak-2009’da İsrail’in yine Gazze’de giriştiği katliam hatırlatılıyordu. İslami İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Mes’ud Şadcare de Erdoğan’a veto için mektup yazdı, etkili olamadı. Türkiye, Mavi Marmara katliamından iki hafta önce OECD için İsrail’e vize veriyordu.
2) BM Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu toplantısında İsrail’in nükleer kapasitesi masaya yatırılmak istendi, oylamaya geçilirken Türk temsilci o anda dışarı çıktı, fikir beyan etmedi, sonra da ‘çekimser’ oy kullandı. Bu İsrail için bulunmaz bir destekti. O sırada HAS Parti başkanı olan Numan Kurtulmuş haklı olarak şöyle feryad ediyordu: “İsrail’in bilinen 30 binin üzerinde nükleer silahı var… İsrail yanlısı karar aldı.”
3) Yine AK Parti hükümeti 26 Aralık 2012’de İsrail’in Akdeniz Diyaloğu çerçevesinde NATO çalışmalarına katılmasına onay verdi, dönemin NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen’in sunduğu uzlaşı formülünü kabul edip veto etme hakkını kullanmadı. Oysa İsrail’in, Mavi Marmara’yı denizde vurmasının üzerinden henüz altı ay geçmiş bulunuyordu. O günlerde öne sürülen iddiaya göre, İttifak bunun karşılığında Suriye’den gelecek tehlikeyi önlemek üzere Türkiye’ye Patriot göndermeyi kabul etmişti.
Bazen içinden geldiği gibi konuşan Hüseyin Çelik, Başbakan Erdoğan’ın İsrail karşıtı konuşmaları için “milletin gazını alıyor” demişti (Bkz. 14 Haziran 2010-Söyleşi.) Ne hazin bir durum! Dahası var.